Enver abim buyurdular ki;
Dünyanın tadı çiledir. Ya’nî, eğer biz çileden zevk almazsak, eğer çileden biz haz duymazsak, ne işimiz var burada? Dünyanın tadı çiledir. Dolayısıyla, çilekeş olan başarılı olur. Neden? Dünya âhiretin tersidir. Bu dünyada çile çekmeyen, bu dünyada çileye peki demeyen, öbür tarafa ne yüzle gidecek. Rahatın tadı nasıl çıkacak. İnsan yorulur, üzülür, sonra refaha, feraha çıkınca, oh der. Sonra şimdi burada bir elin yağda, bir elin balda, öbür tarafta bir elin yağda, bir elin balda. Ne farketti o arada. Hiç. Dünya üzüntü yeridir, sıkıntı yeridir. Hattâ büyükler diyorlar ki; Anne karnındaki çocuk gibidir. Nasıl insan dünyaya gelince rahatlarsa, mü’minler de dünyada iken anne karnındaki çocuk gibidir. Ölünce Rabbimizin ni’metlerine kavuşunca, bütün bunların hepsi unutulacak. Elhamdülillah diyeceğiz. Cenâb-ı Hak hepimizi öbür tarafta inşâallah böyle bir araya getirsin. “Vallahi Enver Abi bunu söylemişti” diyeceksiniz. Ben vallahi söyledim. Orada böyle daracık yerde değil ha. Cehennemden kurtulan, en son çıkan müslümana Allahü teâlâ 10 dünya genişliğinde yer verecek. Ucu bucağı yok. Ne ni’metler abicim… Allah kavuştursun.
Peki rûhunu öldürmemek için ne yapmak lâzım. Besliyeceksin kardeşim. Sabah akşam yemek yediğin gibi, rûhunu da besliyeceksin. Rûhun gıdası nedir? Rûhun birinci gıdası îmândır, ikincisi namazdır, üçüncüsü oruçtur, sohbettir, ilmihaldir. Ya’nî onun ma’nevî gıdaya ihtiyacı vardır. Asrımızda hep madde gıdası üzerinde konuşmalar, tartışmalar, görüşmeler var. Rûhun gıdasından bahsetmeniz, sanki yalnız câmiye mahsûsmuş gibi, yalnız câmi içinde, o da bildiğin kadar. Ya’nî hutbelerde… Hâlbuki eskiden bütün din adamlarımız çok önceden câmiye giderler, kitaplarını açarlar, ezân okunmadan önce muhakkak bir mesele anlatırlardı. Veyâhut da namazdan sonra otururlar, câminin içinde sohbet ederler, dini mes’eleleri konuşurlardı. Hocam benim başıma böyle bir şey geldi. Bunun cevabı ne diye sorarlardı…
ali zekli osmanağaoğlu