Enver abim buyurdular ki;
Mübarekler buyuruyorlar ki, dinimizin aslı icraattır. İnsan biri hakkında, çok seviyorum, sana aşığım, senin için ölüyorum diyebilir. Ama bunun bir isbatı lazım efendim, buyurdular. Bunun isbatı da üç şey efendim, buyurdular. İnsan bunu üç şekilde isbat eder. Eğer bu üç unsur teşekkül etmiyorsa, o, sadece konuşur. Ama konuşmak yeterli değil ki. Nedir o birincisi?
Birincisi, ben, sevdiğimi sevenleri severim, sevdiğimi sevmeyenleri sevmem. Birincisi bu. Veyahut da sevdiğimin sevdiklerini severim, sevdiğimin sevmediklerini sevmem. Buna hubb-u fillah, buğd-u fillah diyoruz. Dolayısıyla, Allahü tealayı seviyorum diyenin, Allahü tealanın düşmanlarıyla dostluk kurması, onlarla hemhal olması bir felaket. Nerede? Hani çok seviyordun? O halde buna çok dikkat edelim. Efendim ben Hocamızı çok seviyorum. Aman ne iyi, maaşallah. Ama arkadaşlarımızı sevmiyorsa, arkadaşlarımıza karşı içinde bir buğz varsa veya bir sıkıntı varsa, bundan Mübarekler üzülürler. Birgün böyle bir hadise oldu. Sarıyer’deydik o zaman. Arkadaşlar arasında gönül kırıklığı olmuş. Mübarekler de duymuş. Beni çağırdılar, buyurdular ki, Efendim, tamam biz burada haklıyı ve haksızı ayırmıyoruz. Ama benim hatrım yok mu efendim, buyurdular. Madem bu arkadaşın kalbinde bana karşı sevgisi var, ben biliyorum buyurdular, insan onu göz önüne alır, gider sarmaşır, öper, vazgeçtim, sen haklısın der, biter. Dünya, hak arama yeri değil efendim, buyurdular. Ahirette, çok haklıyım diye gidenler, orada çok pişman olacaklar, haksızlığa düşecekler. Çünki, buradaki hak senin adaletine göre, senin kafana göre, senin düşüncene göre, senin aklına göre… Ama Rabbimizin huzurunda o adalet, senin ölçülerine göre değil, Allahü tealanın ölçülerine göre olacaktır.
İkincisi, seviyorum diyen kişi, sevdiğinin hem derdiyle, hem sevinciyle ortaklaşır. Üçüncüsü, onun haberi yokken, onun gıyabında dua eder.
ali zeki osmanağaoğlu