Enver abim buyurdular ki;
İnsan vücudu hasta olunca, nasıl ibadetlerini hizmetlerini yapamazsa, insanın kalbi de hasta olursa, o da Allahü tealanın emir ve yasaklarını yapamaz. Yapsa az yapar, onun güçlü ibadet yapabilmesi için, onun tedavi edilmesi lazımdır. Nasıl biz bedenimizi tedavi ettiriyorsak, doktora gidiyorsak, o kalp hastalığı, ibadetlere engel olan, mani olan kalp hastalığının teşhisi, tedavisi de şudur; Kalp hastalığı demek, Allahü tealadan, ahiretten, Peygamberimizden, dinden başka şeylere âşık olmaktır. İnsan neye âşık olur? İki şeye; servete ve şöhrete. Şöhret felakettir. Kim para düşkünü ise, kim şöhret düşkünü ise bilsin ki kalbi dökülmüştür, bitmiştir, hastadır, ameliyat gereklidir. Mübarekler buyurdular ki; bu kalp hastalığı, yani dünyaya düşkünlük, mala düşkünlük, Allahtan başka olan şeylere âşık olan kalbin tedavisinin ilacı bir tektir, bir tanedir, iki tane değil. Sabahlara kadar zikretse kurtulamaz, akşamlara kadar namaz kılsa kurtulamaz, her gün oruç tutsa yine kurtulamaz, çünkü ilacı o değil. Kalpten hubbu dünyayı, dünya sevgisini, ancak ve yalnız bu büyüklerin sevgisi çıkartır. Bir arkadaşımız, Mübarekler hayatta iken bana bir şey sormuştu. Ben de gittim Hocamıza sordum, diyor ki, Enver abi hep büyüklerden, sevgiden bahsediyor, sevgi lazım, muhabbet lazım, büyükleri sevmek lazım, bu sevgi nerede başlar nerede biter, miktarı ne kadardır, yani azı çoğu ne demektir, diye sordu. Dedim; sor sor, nasıl olsa hocama soracağım. Ben bu sevgiyi anlayamıyorum, dedi. Ben de gider Mübareklere sorarım, dedim. Mübareklere arz ettim, efendim, bir arkadaşımız sevginin tarifini istiyor, sevginin miktarını anlamak istiyor, sevgi ne kadarlık olursa sevgi olur, mesela hocasını sevecek ama ne kadar sevmesi lazım, bu ölçü nedir diye merak ediyor, dedim. Allah Allah, güzel bir sual, buyurdular. Mübarekler; Kardeşim, sevgi itaattir. Ne kadar itaati çoksa o kadar sevgisi çoktur. Ne kadar itaati azsa o kadar sevgisi azdır. Mesela, Ebu Bekr-i Sıddık “radıyallahü anh”ın sevgisi en çoktu, çünkü itaati en çoktu. Herkes cenab-ı Peygamberi inkar ederken, o, kabul etti, herkes, Mescid-i Aksaya kaç zamanda gidip gelinir diye konuşuğ inkar ederken, o; madem ki O söylüyor, doğru söylüyor demek suretiyle hiç fikir yürütmedi. Tam teslim oldu. Çünki, sevgisi tamdı. Dolayısıyla efendim, ben şunu çok seviyorum, Allah’ımı çok seviyorum, kitabımı çok seviyorum… İtaatına bakarlar, buyurdular. Ben Said abiyi çok seviyorum, mübarek olsun, ama ne kadar itaat ettiğine bakarlar. Dolayısıyle, sevginin ölçüsü itaattir. Kalbin tedavisi, ancak bu büyüklere itaat etmektir, sevmektir. Elhamdülillah ki bir gün Mübareklere söyledim, arkadaşlar sizleri görmek istiyorlar, görüşmek istiyorlar, ne cevap vereyim. Buyurdular ki, ben kitaplarımın satırlarının arasındayım, niye beni görmüyorlar… Bitti! Ben kitaplarımın satırları arasındayım, niye beni görmüyorlar. buyurdular. Onun için, hiç kimse demesin ki, ahirette ben hocamızla görüşemedim, konuşamadım, buluşamadım. Okumak, mukatebe, konuşmanın yarısı kadardır. Mesela, Mübareklerle diyelim ki iki saat sohbet yaptık veya diyelim ki bir saat görüşmek istiyorsun, yok yarım saat görüşmek istiyorsun. Bir saat kitap okuyacaksın! İki katı değil mi? Yani bir saat kitap okuyan, yarım saat onlarla görüşmüş olur.
ali zeki osmanağaoğlu