Enver abim buyurdular ki;
Allahü teala İslamiyete hizmet edenlerin ömrünü uzun yapar. Çünki, her yaptığı hizmet, onbin sadakadan daha kıymetlidir. Sadakanın tarifi şudur: Kazadan beladan korur, ömrü uzatır. O halde, en iyi sadaka, insanların ahirette yanmamasına yardımcı olmaktır. Allahü teala böyle hizmet edenlerin ömrünü uzun yapar. Peki, verdiği derd-ü bela, hastalık? Onun için de büyüklerimiz buyuruyorlar ki; Cenab-ı Hakka şükr etmelidir. Birincisi, daha beteri olabilirdi. Aklının kaybolduğunu düşün. İkincisi, unutmamalıdır ki, Allahü teala kullarına annesinden, babasından, çoluğundan, çocuğundan, hepsinden daha şefkatlidir. İnsan sevdiğine tokat atar mı? Mutlak bir şey vardır ki, her günahın karşılığı cezadır. Takdir böyledir. Bu, ya dünyada olur, ya ahirette olur. Allahü teala şefkat ve merhametle, kullarının ahirette çekmemesi için, dünyada derd-ü bela verir. O zaman şükr etmek lazımdır. Peki, günahları yoksa? Her insanın kendi derecesine göre makamlar vardır. Cenab-ı Hak orada en güzel yerleri, dünyada çekilen derd-ü belaya karşılık verecektir. Hatta Mübareklerden duydum, hadis-i şerif. Mehmed Ma’sum hazretleri vefat etmeden, sırayla hadis-i şerif izah ediyorlarmış. Bir yere gelmiş, o hadis-i şerifi izah ettikten sonra evine kapanmış ve vefat etmiş. Âlimler en son hadis-i şerifi bulmuşlar. Peygamberimiz ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyorlar ki; Cennette mü’minlere o kadar büyük köşkler verilecek ki, herkes acaba peygamberlerin mi, evliyaların mı, diye bakacak. Ne peygamberlerindir, ne evliyanındır. Ahir zaman ümmetinden olup, hastalıklara, derd-ü belaya sabr edenlerindir, diye bir ses gelecektir. O zaman müslümanlar; keşke paramparça olsaydım ve bu derd-ü belaya sabr etseydim de, Allahü teala bize de bunları nasip etseydi, diyecektir. Onun için, mü’min, şuna mutlak inansın ki, Hâşâ kuluna zulm etmez Hüdası, Herkesin çektiği kendi cezası.