Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
1972 senesinde Osman abimin muayenehanesi ve evi Kadıköy Altıyol’da idi. Hocamız ve Enver abim dişleri için sık sık bu muayenehaneyi teşrif ederlerdi. Bir gün muayenehaneyi teşriflerinde, o sene bayramda memleketimiz Manisa’ya gitmek için, bir hafta evvelden Hocamızdan izn istedik. Hocamız gözlerini kapayıp birkaç dakika sessiz kaldıktan sonra; kar yolları kapatır efendim, buyurdular. Fekat sonra; siz yine gidin, dua ederiz arkanızdan, buyurdular. Kış mevsimi olmasına rağmen, o gün hava çok sıcakdı. Hafta boyunca öyle devâm etdi, hatta yola çıkdığımız gün arabanın camlarını bile açacak kadar hava güzeldi. Yalova’ya indiğimizde hafîf bir rüzgâr çıkdı, birkaç dakika içinde yağmur ve kar başladı. Bütün yolları yarım saat içinde kar kapladı. Yalova – Bursa arasındaki yokuşlarda temâmen yollar kapandı. O zaman yol tek şerit idi. Yokuşları çıkan ve inen bütün arabalar yürüyemez hale geldi. Yolun ortasından zorla da olsa, sâdece biz yürüyebildik. Sabahleyin Manisa’ya vardığımızda haberlerde şöyle diyordu; Yalova – Bursa arası bütün yollar dün kapandı ve herkes yollarda mahsur kaldı. O karların içinden, Hocamızın duaları sayesinde geçebilen sadece biz olmuşuz meğer.
1973 senesinin başlarında, Şubat ayının 5 inde pazartesi günü, Hocamızın oğlu Abdülhakîm abinin nikâhı Osman abimin Kadıköy’deki evinde yapılmıştı. O gün hicrî takvim 1 Muharrem’i gösteriyordu. Nikahı, Hocamızın ilk talebelerinden olan, Beylerbeyi’nde Abdullahağa camii imamı Mustafa amca kıydı. Nikah sırasında sohbetde, mübarek Hocamız buyurdular ki; “Allahü teâlâ önüme iki tane yol çıkardı. Birincisi; talebelerimizle ilgilenmek, ikincisi; dünyânın her yerine Ehl-i sünnet i’tikâdını yaymak. Biz ikincisini tercih etdik, birincisi için de Allahü teâlâ Enver beyi yaratdı. Allahü teâlâ, mürşîd-i kâmillere bir anda çeşidli yerlere gidebilecek gücü vermişdir. Melekler de, bir anda çeşidli yerlere gider. O büyüklerin rûhları meleklerden dahâ üstündür. Mürşîd-i kâmil; her hareketinde İslâmiyyet’e uyan, her an Allahü teâlâyı hâtırlayan kişidir. Mürşîd-i kâmil odur ki; iki talebesinden biri şarkda, biri garbda olsa, ikisine de aynı anda emr-i Hak vâki’ olsa, ikisinin de imdâdına yetişip îmânla vefât etmelerini te’mîn eden kişidir. Nasıl ki, Azrâîl aleyhisselâm aynı anda rûhlarını almak için çeşitli yerlere gidiyorsa, Allahü teâlâ mürşîd-i kâmillerin rûhlarına da bir anda çeşidli yerlerde bulunma kuvvetini vermişdir”
Fî emanillah