Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
Elhamdülillah, Enver abilerin her emrini yerine getirdim, ne söylemişlerse hepsine peki dedim. Danışmadan da hiçbirşey yapmadım. Hele ki hizmet konularında mutlaka danıştım. Huzur Pınarında ne yayınlanmışsa hepsi bir gün evvelden Enver abilere gönderilirdi. Cuma yazıları gibi veya Hocamızın hayatından hazırlanılanlar gibi yazılar mutlaka sorulurdu. Hatta bazı yerleri kaldırırlar veya değiştirirlerdi. Hatta birkaç keresinde de telefon ederek, şu kelimeyi değiştirdim buyurmuşlardı. Şunu şöyle yayınlayalım mı diye sual ettiğim bazı meselede, “yayınla” değil de, “şöyle yayınlayalım” diye cevap alırdım. Sonundaki “lım” kelimesi çok hoşuma giderdi. Huzur Pınarına sahip çıktıklarını, himayelerinde olduğumuzu anlardım. (Bu arada mühim bir sır vereyim… Cuma yazılarını hazırlarken en zor mesele şu idi ki; Enver abilerin sözlerini, Enver abilerden bahsedemeden yazmağa mecbur olmak… çünki, emir ve izin böyleydi… Bana en zor, en acı gelen bu idi. “Benden bahsetmeden, Benim sözüm olduğunu belli etmeden yaz” buyurmuşlardı. Cuma yazıları sadece Enver abilerin sözlerinden olduğu halde, kendisinden bahsedememek, en zor yanı idi).
Vefatlarından birkaç sene evveline kadar herşey hazırlanırken soruldu, tasdik edildikten sonra yayınlandı. Vefatlarından birkaç sene evvel, hazırlanma sırasında nasıl karar verileceğinin hususi usullerini öğrettiler. Ondan sonra hazırlanırken sorulmadı ise de, yine de yayınlanmadan bir gün evvel mutlaka kendilerine arz etmek âdetimiz halinde idi. Vefatlarına kadar da bu böyle devam etti. Şu anda Enver abim her ne kadar aramızda değilse de, vefatlarından birkaç ay evvel sohbetlerinde devamlı olarak, sık sık anlattıkları bir mesele şöyle idi; “Ölüm bir odadan diğerine geçmek gibidir” buyururlardı. Eminim ki bizim halimizden haberdardırlar.
Enver abiler hayattayken kendilerinden bahsettirmezlerdi. Abdülhakim efendi hazretleri, büyüklerden bahsederken “İnsan onlardı, biz kimiz ki..” buyururlarmış, kendisinden bahsetmezlermiş, her zaman hocasından ve büyüklerden bahsederlermiş. Biz Hocamızdan da bunu gördük, hiç bir zaman kendisinden bahsetmez, bahsettirmez, her zaman hocası Abdülhakim efendi hazretlerini, İmâm-ı Rabbânî hazretlerini, Mevlâna Hâlid hazretlerini anlatır, Onların büyüklüklerini anlatır, kendisinden bahsetmezlerdi. Enver abiler de bu yolun devamı idi. O da kendisinden bahsetmedi, bahsettirmedi, her zaman sadece Hocamızı ve diğer büyükleri anlattı. Kendisini setr etti, gizledi. Bize sadece bir abimiz olarak görülmek istedi. Demek ki hakîkaten insan Onlarmış, büyüklük bu imiş..
Enver abiler bizim başımızda hem abimiz, hem babamız, hem hocamız hem rehberimiz, yol göstericimiz, herşeyimizdi.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Onun gibi biri gelmesi, yerinin doldurulması mümkün değildir.
Hayat onunla güzeldi.
Fî emanillah.