Elhamdülillah Enver abilerin her emrini yerine getirdim, ne söylemişlerse hepsine peki dedim. Danışmadan da hiçbirşey yapmadım. Hele ki hizmet konularında mutlaka danıştım. Huzur Pınarında ne yayınlanmışsa hepsi bir gün evvelden Enver abilere gönderilirdi. Cuma yazıları gibi veya hocamızın hayatından hazırlanılanlar gibi yazılar mutlaka sorulurdu. Hatta çoğu yerleri kaldırırlar veya değiştirirlerdi. Hatta birkaç keresinde de telefon ederek, şu kelimeyi değiştirdim buyurmuşlardı. Şunu şöyle yayınlayalım mı diye sual ettiğim bazı meselede, “yayınla” değil de, “şöyle yayınlayalım” diye cevap alırdım. Sonundaki “lım” kelimesi çok hoşuma giderdi. Huzur Pınarına sahip çıktıklarını, himayelerinde olduğumuzu anlardım. (Bu arada mühim bir sır vereyim… Cuma yazılarını hazırlarken en zor mesele şu idi ki; Enver abilerin sözlerini, Enver abilerden bahsedemeden yazmağa mecbur olmak… çünki emir ve izin böyleydi… Bana en zor, en acı gelen bu idi. “Benden bahsetmeden, Benim sözüm olduğunu belli etmeden yaz” buyurmuşlardı. Cuma yazıları sadece Enver abilerin sözlerinden olduğu halde, kendisinden bahsedememek en zor yanı idi).
Enver abiler hayattayken kendilerinden bahsettirmezlerdi. Abdülhakim efendi hazretleri, büyüklerden bahsederken “İnsan onlardı, biz kimiz ki..” buyururlarmış, kendisinden bahsetmezlermiş, her zaman hocasından ve büyüklerden bahsederlermiş. Biz hocamızdan da bunu gördük, hiç bir zaman kendisinden bahsetmez, bahsettirmez, her zaman hocası Abdülhakim efendi hazretlerini, İmâm-ı Rabbânî hazretlerini, Mevlâna Hâlid hazretlerini anlatır, Onların büyüklüklerini anlatır, kendisinden bahsetmezlerdi. Enver abiler de bu yolun devamı idi. O da kendisinden bahsetmedi, bahsettirmedi, her zaman sadece hocamızı ve diğer büyükleri anlattı. Kendisini setr etti, gizledi. Bize sadece bir abimiz olarak görülmek istedi.
Demek ki hakîkaten insan Onlarmış, büyüklük bu imiş…
Fî emanillah