Enver abiler buyurdular ki;
Bir gün Mübareklere her akşam olduğu gibi, raporları okuyorum. Buyurdular ki, o kâğıtları bir tarafa bırakın, bana en evvela en mühim maddeyi ezberden söyleyin kardeşim. İmtihana bakın. Ben de peki efendim dedim. Efendim, Enver abinin sıhhati maşallah iyidir deyince, yeter, buyurdular.
Biz Kuleli Askeri Lisesindeyken, Mübarekler demek ki o metal parçalarını gördüler. Allah rahmet eylesin, İsmail Silleli diye çok kıymetli bir abimiz vardı. Mübarek Hocamızın ilk talebesi. Ona buyurmuşlar ki; Şu sınıftan Enver, şu sınıftan Zeki. Sen bunları al, bizim eve getir. Bu sefer vasıtalı oldu. Hoca-talebe münasebetinden mi bilemiyorum, onlar albay, biz talebeyiz. İsmail Silleli abiye demişler ki; Sen bu iki talebeyi al, bizim eve getir. Hakikaten, İsmail Silleli bizi çağırdı, bir pazar günüydü. Sizi bir yere götüreceğim dedi. Nereye? Hilmi Hocamıza, albay. Dün daha derste beraberdik, imtihan olmuştuk. Eve gittik, maşallah, barekallah! Pijamayla genç bir delikanlı. Öyle bir karşıladılar ki, akşama kadar Mektûbât okudular. Aynen Mübareklerin buyurduğu gibi; Böyle bir kitap var mı? İkindiyi beraber kıldık, Mübarekler imam oldular. Akşam oldu. Hanımanne yemekler hazırlamış, biz yine kaldık. Efendim, yemek hazırlamışlar, onları da yiyelim, buyurdular.