Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
2012 senesi, Kurban bayramında (Kasım’ın 27 si), ikindi namazından sonra Enver abiler buyurdular ki;
Sevgi; birincisi, sevgilinin sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemektir. İkincisi, sevdiğinin üzüntüsüyle, sevinciyle paylaşmak, ona her halükârda destek ve yardımcı olmaktır. Üçüncüsü, onun gıyabında, onun haberi yokken bile, arkasından ona dua etmektir. Çünki, Allahü teala birgün Musa ‘aleyhisselam’a buyurdu ki; Bana temiz ağızla dua yap, temiz ağzınla bana dua et. Musa ‘aleyhisselam’ dedi ki; Ya Rabbi, ben bunu yapamam. Benim ağzımın temizliğini ben nasıl garanti verebilirim ki, biz bütün gün laf ediyoruz, her şeyi konuşuyoruz. O zaman cenab-ı Hak buyurdu ki; Git o zaman başkalarının duasını al. Onların ağzı, senin için günah işlememiştir, dualarını kabul ederim. Bunun üzerine Peygamber efendimiz ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyorlar ki; İki kişinin duası red olmaz. Biri, mazlumun, zulme uğramış, hakarete uğramış, kalbi kırılmış, üzüntülü bir müslümanın yaptığı dua red olmaz, kabul olur. Dolayısıyla, adam üzmekten, adam kırmaktan sakınalım, çok dikkat edelim. Çünki Allahü teala kırılıyor. Yani, taşa değil de, taşı atana dikkat etmek lazımdır. Mektûbât’ta öyle geçiyor. Başınıza bir taş geldiği zaman, başınız yarıldığı zaman, siz taşı elinize alıp da, ey taş, neden başımı yardın, neden bana bu zulmü yaptın der misiniz? Denmez ki. O taşı kim atmış, onu düşünürsünüz. Düşünün, Allahü teala kulları eliyle, size şu veya bu şekilde üzüntü ve sıkıntı verdiyse, taşın ne suçu vardır? Onu size gönderene bakın. Eğer bir itirazda bulunursanız, eğer bir tepki gösterirseniz, bu, Allahü tealaya kadar gider.
Bir gün bir müslüman bir kâfirle savaşa tutuşmuşlar. Fakat dakikalar, saatler geçmiş, hiç kimse birbirini yenememiş. En sonunda müslüman, bir dakika kardeşim, benim namaz vaktim geçecek. Bırak şu silahı, ben de bırakayım. Sen biraz dinlen, ben namaz kılayım, demiş. O da hay hay, söz, demiş. Gitmiş abdest almış, namaz kılıp gelmiş. Gene cenge başlamışlar, derken bu sefer kâfir, bir dakika. Ben de putuma tapacağım. Sen git dinlen, ben kendi ibadetimi yapayım, demiş. O da, doğru, ne yapacaksan yap, demiş. Kâfir cebinden putunu çıkarmış, tapmaya, dua etmeye başlamış. Tam o sırada müslümanın kalbinden, bu hazır kendi putuna taparken, çek bıçağı, bitir şu adamın işini, diye geçmiş. Düşünürken, ayağa kalkarken, hemen bir âyet-i kerime kulağına çarpmış. Allahü teala mealen buyuruyor ki; Ahdinden dönenler için bir ikaz var. Nasıl sen ahdini bozarsın? O bile bozmadıktan sonra sen nasıl bozarsın, gibi. Eyvah, şimdi yandım, demiş. Neyse, kâfir putunu bıraktıktan sonra gelmiş bakmış ki, müslümanın eli ayağı titriyor, rengi bembeyaz. Kardeş, ne oldu sana böyle, demiş. Sorma. Senin yüzünden Rabbimden azar işittim, demiş. Ne oldu, demiş. Şeytan kalbime bir vesvese verdi, hazır sen puta taparken, seni öldürmek içimden geçti. O sırada âyet-i kerime meali işte; Ahdinizden dönmeyin diye. Cenab-ı Hakkın bu ikazından sonra elim ayağım titredi, mahvoldum, perişanım, demiş. Adam, yani cenab-ı Hak seni, benim için mi azarladı, demiş. Vallahi senin için azarladı, demiş. Elindeki kılıcı bir fırlatmış, ben de müslüman olurum biter bu iş, demiş. Müslüman olmuş, bu sefer iki kardeş sarmaşmışlar. Yine gitmiş kılıcını almış, gel bu sefer kâfirlere karşı beraber savaşalım, demiş. Biraz evvel onlar aralarında savaşırken, şimdi kâfirlere karşı o müslümanla beraber savaş yapmışlar ve orada şehit düşmüş. Düşünün, bir saat evvel müslüman oldu, bir saat sonra da şehit oldu. O bakımdan, herkes sonunu düşünmelidir. Peygamberimiz ‘aleyhissalatü vesselam’, buyuruyor; Hayatımızda son muteberdir, en son muteberdir. Bazı insanlar ölümüne yakın çok hayır hasenat yaparlar, arttırırlar. Hizmetleri arttırırlar, hasenatı arttırırlar, arttırırlar da arttırırlar. Bu, hayra alamettir. Bazıları da ölümlerine yakın, dünyalıklarını arttırmaya çalışırlar. Onu arttırır bunu arttırır, öleceğini bildiği halde, devamlı surette onun derdi paradır. Buna hırs-ı piri derler, bu tehlikelidir efendim, buyurdular. Bu, iyiye alamet değildir. Çünki Allahü teala her şeyi zıddıyla yaratmıştır. Ahiretin zıddı, dünyadır. Ahiret sevgisiyle dünya sevgisi tamamen zıttır. Birini seversen, birini sevindirirsen, diğerini gücendirmiş olursun.
Bir gün bir müslüman bir kâfirle savaşa tutuşmuşlar. Fakat dakikalar, saatler geçmiş, hiç kimse birbirini yenememiş. En sonunda müslüman, bir dakika kardeşim, benim namaz vaktim geçecek. Bırak şu silahı, ben de bırakayım. Sen biraz dinlen, ben namaz kılayım, demiş. O da hay hay, söz, demiş. Gitmiş abdest almış, namaz kılıp gelmiş. Gene cenge başlamışlar, derken bu sefer kâfir, bir dakika. Ben de putuma tapacağım. Sen git dinlen, ben kendi ibadetimi yapayım, demiş. O da, doğru, ne yapacaksan yap, demiş. Kâfir cebinden putunu çıkarmış, tapmaya, dua etmeye başlamış. Tam o sırada müslümanın kalbinden, bu hazır kendi putuna taparken, çek bıçağı, bitir şu adamın işini, diye geçmiş. Düşünürken, ayağa kalkarken, hemen bir âyet-i kerime kulağına çarpmış. Allahü teala mealen buyuruyor ki; Ahdinden dönenler için bir ikaz var. Nasıl sen ahdini bozarsın? O bile bozmadıktan sonra sen nasıl bozarsın, gibi. Eyvah, şimdi yandım, demiş. Neyse, kâfir putunu bıraktıktan sonra gelmiş bakmış ki, müslümanın eli ayağı titriyor, rengi bembeyaz. Kardeş, ne oldu sana böyle, demiş. Sorma. Senin yüzünden Rabbimden azar işittim, demiş. Ne oldu, demiş. Şeytan kalbime bir vesvese verdi, hazır sen puta taparken, seni öldürmek içimden geçti. O sırada âyet-i kerime meali işte; Ahdinizden dönmeyin diye. Cenab-ı Hakkın bu ikazından sonra elim ayağım titredi, mahvoldum, perişanım, demiş. Adam, yani cenab-ı Hak seni, benim için mi azarladı, demiş. Vallahi senin için azarladı, demiş. Elindeki kılıcı bir fırlatmış, ben de müslüman olurum biter bu iş, demiş. Müslüman olmuş, bu sefer iki kardeş sarmaşmışlar. Yine gitmiş kılıcını almış, gel bu sefer kâfirlere karşı beraber savaşalım, demiş. Biraz evvel onlar aralarında savaşırken, şimdi kâfirlere karşı o müslümanla beraber savaş yapmışlar ve orada şehit düşmüş. Düşünün, bir saat evvel müslüman oldu, bir saat sonra da şehit oldu. O bakımdan, herkes sonunu düşünmelidir. Peygamberimiz ‘aleyhissalatü vesselam’, buyuruyor; Hayatımızda son muteberdir, en son muteberdir. Bazı insanlar ölümüne yakın çok hayır hasenat yaparlar, arttırırlar. Hizmetleri arttırırlar, hasenatı arttırırlar, arttırırlar da arttırırlar. Bu, hayra alamettir. Bazıları da ölümlerine yakın, dünyalıklarını arttırmaya çalışırlar. Onu arttırır bunu arttırır, öleceğini bildiği halde, devamlı surette onun derdi paradır. Buna hırs-ı piri derler, bu tehlikelidir efendim, buyurdular. Bu, iyiye alamet değildir. Çünki Allahü teala her şeyi zıddıyla yaratmıştır. Ahiretin zıddı, dünyadır. Ahiret sevgisiyle dünya sevgisi tamamen zıttır. Birini seversen, birini sevindirirsen, diğerini gücendirmiş olursun.
Enver abiler, asırlarda ender yetişen çok müstesna bir insandı. Allahü teala rahmeti ile merhameti ile muamele eylesin inşallah.
Fî emanillah