Enver abiler buyurdular ki;
Birgün Bursa’da Üftâde hazretleri, talebelerini toplamış, sohbet ediyormuş. Mevsim kış, kar lapa lapa.. Elli-altmış santimetre kar varmış. Odun sobası ortada, üstünde çaydanlıklar, herkes çay içiyor, herkes sohbet dinliyormuş. Tam o sırada, Üftâde hazretleri buyurmuşlar ki; Canım asmadan koparılacak taze üzüm istiyor. Kim Çekirge’ye gidip bana üzüm getirir? Talebeler, hayırdır inşallah, galiba hocamıza bir şeyler oldu. Herhalde istigrak haline geldi. Bu mevsimde üzüm, hem de asmada, hem de Çekirge’de.. Geçer bu hal, demişler. Ama Aziz Mahmud Efendi, öyle dememiş, sepeti kaptığı gibi Çekirge’ye gitmiş. Bata çıka gitmiş, karların üzerinde asma görmüş ve siyahı beyazı bir sepet doldurmuş. Dönerken bir su çukuruna düşmüş ki, boğulacak. Ama kimse de yokmuş. Ya Rabbi, benim suçum ne? Vallahi hocama üzüm almağa geldim. Nedir benim bu çilem, diye hayıflanır, Allahü tealaya yalvarırken, kendisine bir el uzanmış. O Hızır ‘aleyhisselam” imiş. Islak vaziyette Üftâde hazretlerinin evine gelmiş, hocam buyurun üzümleri, demiş. Öbür talebeler şaşırmışlar. Üftâde hazretleri buyurmuşlar ki; Evlatlarım, bu mevsimde bu üzüm olmaz. Biliyorum. Canım da hiç üzüm istemedi. Ama ben, talebelerim acaba üzüme mi, sözüme mi peki diyecekler, onu merak ettim, demiş. Üftâde hazretleri devam ediyor; Unutmayın evlatlarım, insanın dine hizmette, hocasına hizmette, çok çile vardır. Çukura düştüğü gibi.. Yani, çukura düşebilirsiniz. Hakarete uğrayabilirsiniz. Ama gelmiş ve gelecek insanların en yücesi, cenab-ı Peygamberdir ‘aleyhisselatü vesselam’. Fakat unutumayın ki, kendisi buyuruyor ki; Gelmiş ve gelecek bütün insanların çektiği sıkıntıların, üzüntülerin en çoğunu ben çektim. Dine hizmet zordur, çile çoktur. Şüphesiz ki, sevabı da çoktur. Ben biliyorum, gazeteye abone işi zordur. Fakat üzüme peki diyenler, hiç abone bulamazlar. Ama söze peki diyenler, hiç üzülmesinler, onlar yapsa da kazandılar, yapmasa da kazandılar.