Enver abiler buyurdular ki;
Hazret-i Peygamber “aleyhissalatü vesselam”, akrabaları için de olsa çok yalvarıyordu. Ya Rabbi, iman nasip et, Cehennemde sonsuz yanmasınlar, diye… Hatta Mübarek Hocamız buyurdular ki; Göğsünü paralıyordu, yalvarıyordu, neden? Cehennemde sonsuz yanmasınlar diye. Sonra âyet-i kerime geldi; Ey Habibim! Göğsünü paralayacak şekilde kendini harap etme. Sen tebliğ edersin ama hidayet benim elimde. Kimin mümin olacağına ben karar veririm. Yalnız bu nimet için Cenab-ı Hak’ka yüz kere kurban olayım. Onun için, bu nimetinden dolayı Allahü tealaya sonsuz kere sonsuz hamd-ü senalar olsun. Böyle bir nimeti bize verdi. Nimet ne kadar büyükse onun teşekkürünün de o kadar büyük olması lazım. Ufak bir dalgınlık veya ufak bir umursamazlık, ufak bir gevşeklik, maazallah nankörlüğe sebebiyet verir. Allahü teala gücenir, sana bu kadar büyük nimet verdim, sen nasıl bunun teşekkürünü layıkıyla yapmıyorsun, der.