Enver abiler buyurdular ki;
Birgün Mübarekler buyurdular ki; Melekler bize şaşar efendim. Çünki biz, üç senelik, beş senelik, belki de on senelik planlar, projeler yapıyoruz. Melekler Levh-ül Mahfuzu gördükleri için, bakarlar bakarlar, ah zavallı kul, adım adım yaklaşıyorsun, tûl-i emelin o kadar büyük ki, Allah yardımcın olsun, derler. Birgün cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ kuma, toprağa bir çizgi çizmiş. Yanına bir çizgi daha çizmiş. Onun yanına bir çizgi daha çizmiş. Mübarek tefsiren buyurmuş, tefsiren anlatıyorum. Birinci çizgi, insandır. İkinci çizgi, ölümdür. Üçüncü çizgi de, tûl-i emeldir. İnsanlar eceli hiç hesaba katmaksızın, tûl-i eleme kavuşmak için koşarlar; ama ecel de onlarla beraberdir. Çünki ecel ortada, arkadadır. Tam yakaladım derken, ecel, bir dakika, sıra bende, der. Dolayısıyla, akıllı olmak lazımdır. Göz, görmek için nasıl ışığa muhtaçsa, hem dünyada hem ahirette kurtulmak için, akla ihtiyaç vardır. Akıl, ışık gibidir. Göz, ışık olmazsa işe yaramadığı gibi, eğer akıl yoksa, dinden de hiç fayda elde edilemez. Peki akıllı kimdir? Onun ölçüsünü de gene Peygamberimiz ‘sallallahü aleyhi ve sellem’ koymuşlardır. İçinizde en akıllı, Ebu Bekr-i Sıddıktır ‘radıyallahü anh’, buyurmuşlardır. Çünki o, yürüyen bir ölü gibidir. Her şeyini hazırlamıştır, hiçbir telaşı yoktur. Ahiretten gelmiş gibidir. Onu sevenler, tenkid edenler, hiç umurunda değildir. Çünki o, istikametini belli etmiştir.