Enver abiler buyurdular ki;
Mübarekler buyurdular ki; Ankara’da yüzbaşı idim, Bir def’asında Milli Müdafaa Vekâletinde nemâz kıldık. Orada 20 sayfalık bir din kitâbı gördüm, askeriyeye dağıtdılar. Kitâbın ismi “Benim Dinim”. Şi’r halinde âmentünün açıklaması idi. Manzûm olarak yazılmış, yeşil kaplı, küçük bir kitâb. Biraz baktım, çok hoşuma gitdi. İstanbul’a gelirken o kitâbı Efendi hazretleri’ne getirdim. Çünki sormadan okuyamazdım. Kitabı getirince, Efendi hazretleri’ne gösterdim, bunu okuyabilirmiyim dedim. 20-30 sahife kadar bir kitâbdı. Oku dinleyeyim, buyurdular. Bir sayfa okudum biraz durdum, acaba sıkılır, yeter der mi, devam etdirir mi diye. Oku buyurdular, bir sayfa daha okuyup durdum. Baktım gözleri kapalı. Sıkılır mı diye durdum. Oku buyurdular… Her sayfayı okudukdan sonra biraz bekledim. Belki sıkılır, yeter der diye. Böylece kitâbın hepsini sonuna kadar okutup dinlediler. Kim yazmış bunu buyurdular. Efendi hazretleri sonra buyurdu ki; “Bu kitâbın içindekiler hepsi doğrudur, hiç yanlış yok, fekat okuyana zarar verir, zehrdir. Çünki yazan iyi birisi değil, okuyana zarar verir. Yazarının habis ruhu satırlara tesir etmiş. Bilgilerin doğru olması kâfi değil. Esâs olan yazarıdır. Yazarının rûhâniyyeti satırların arasında dolaşır. İhlâslı birisi ise, okuyan istifâde eder. İhlâslı biri değilse, fâsıksa, habis rûhu kitâba akseder. Okuyan zarar görür de haberi bile olmaz. İşte temiz müslimânlar böyle kitâbları okuyunca kalblerinde bir kontr-reaksiyon meydâna gelir. Mescid-i dırâr gibidir” buyurdular. Temiz su temiz borudan geçerse temiz olur. Temiz su pis borudan geçerse temiz olur mu. Pis borudan akan sudan şifa olmaz.