Huzur Pınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
Hususi bir günde 2007 senesi, Nisan ayının 5’inde Holding’te Enver abiler Kadı İyad hazretlerini anlatırken buyurdular ki;
Efendim, Kadi İyad hazretleri var, Şifa kitabı basıldı kitabevimizde. Dünyaya gönderiyoruz. O Kadı İyad hazretleri buyuruyorlar ki; sevincimden göklerde uçuyorum. Yıldızlar ayaklarımın altında dolaşıyor. Elimi uzatsam ayı tutacağım, o kadar sevinçliyim. Demişler ki; Hocam hayırdır inşallah. Sizi bu kadar sevindiren nedir? İki şeye çok seviniyorum demiş. Abiler, size müjdeler olsun, bu iki şey hepimizde var. Onun için siz de çıkın göklere, yıldızlar ayaklarınızın altında dolaşsın, o kadar şanslıyız yani. Boşuna gitmedik demek ki orayı ziyarete. Bu hatıra anlatılsın diye. Bakın ne diyor bu mübarek zat. Diyor ki; Bu yerleri, gökleri yaratan, her an her şeyi varlıkta bulunduran, kainatı yoktan var eden yüce Allah beni insan yerine koyuyor. Bana iş veriyor, bana görev veriyor. Bu ne büyük şeref. Namazını kıl, şunu ye, bunu içme, bunu yap, bunu yapma. Bunu kim kime söyler diyor. Düşünün, böyle bir yüce Allah böyle bir adama diyor ki; şunu yap, şunu yapma. Bundan daha büyük bir şeref ne olabilir bir mümin için diyor. Beni muhatap kabul eden, Ahmet, Mehmet, Hüseyin değil. Emrediyor bana Kur’an-ı kerim’de cenab-ı Hak, bana iş veriyor. İki; Nasıl sevinmeyeyim ki, benim hocam Muhammed aleyhisselam. Çünki benim hocamın, hocasının hocası ona dayanıyor. Onun hürmetine bütün kainat yaratılmış. Gelmiş ve gelecek insanların en yücesi, en üstünü, en mübareği beni talebe kabul etmiş. Sen benim talebemsin, sen benimle berabersin. Ben nereye gidersem sen de oraya gideceksin diyor. Ben nasıl sevinmeyeyim. Onun emrine peki dedik. Allah dedirtiyor tabi, biz nasıl diyelim. Ümmetim dedi. Biz de peki dedik, hâşâ biz kimiz. Biz değil, o bizi kabul etti. O halde abiler, vallahi, tallahi, billahi bu kadar büyük şerefe, bu kadar büyük nimete kavuşan, dünya için üzülürse, nasıl dayak yer bilemiyorum.
Bugün Mübarek Hocamızın bir arkadaşa yazdığı bir mektubu okudum. Orada aynen şu ifade geçiyordu. Kardeşim, eğer siz, bu kadar nimete kavuştuktan sonra hâlâ dünya için üzülürseniz, büyükler size incinir, Allah size gücenir. Tabir bu. Mektup yukarıda. Yazılan kişi de belli. Ben yazmıştım. (Mübarekler söyledi). Sonra fotokopisini gönderdiler. Tesadüfen o mektuba baktım. Bir cümlesi böyle. Diyorlar ki; sakın üzülmeyin. Siz o kadar büyük bir nimete kavuştunuz ki, o nimete kavuştuktan sonra hâlâ dünya için üzülürseniz büyükler size incinir, Allah da gücenir. Tevbe de ! Tevbe. Allah Allah. Sakın ha! Hele hele ufak işlerde bulunursanız. Ne diyeyim, yani bir milyar lirası olan bir vatandaş kaybettiği on liraya gözyaşı döküyor diye düşünürüm. Çok fena! O halde, bu sağlık nimeti, bu iman nimeti, bu şerefli ümmet olmak devleti yanında abuk sabuk işlerle sakın vakit kaybetmeyelim ve üzülmeyelim. Neşelenmek bizim hakkımızdır. Allah nasip etti çünki. Bizi kulu kabul etti ve Hazret-i Peygambere “aleyhissalatü vesselam” ümmet yaptı.
Enver abiler bunları anlattıktan sonra, aynı sohbet içinde, bakalım bunu kim şiir yapar, buyurmuşlardı. Bu sohbetten sonra Almanya’ya gittiler, 1 ay kalacaklardı. Ben de bu anlatılanlardan, alttaki şiiri hazırlayıp, Huzur Pınarı hizmetleri ile ilgili raporu gönderirken bu şiiri de göndermiştim.
Öyle neşeliyiz seviniyoruz,
sanki bulutlarda dolaşıyoruz,
uzansak ay’ı elimizle tutarız,
eğilsek yıldızları toplarız.
Çünki, bizi muhatap aldı Rabbimiz,
onun emr ve yasaklarına tâbîyiz,
ve de öyle bir nebînin ümmetiyiz,
uğruna kâinatı yarattı Rabbimiz.
Herkes kendi hocasıyla övünür,
benim sahibim kâinatın en üstünüdür,
hocamın hocalarının hocasıdır o server,
O’nsuz olunur mu iki âlemde münevver.
Bu nimet öyle büyük şereftir-saadettir,
kıymetini bilmeyeni dövmek gerektir,
bu kadar nimet içinde kim ki üzüntülüdür,
milyar sahibinin kuruş kaybetmesi gibidir.
Böyle şerefli bir kafileyiz, aileyiz, ümmetiz…
Müjdeler olsun, kavuştuk nimetlere, daha ne isteriz.
buna rağmen dünya için hâlâ üzülürsek biz,
Rabbimizi gücendirir, büyüklerimizi incitiriz.
Efendim, Kadi İyad hazretleri var, Şifa kitabı basıldı kitabevimizde. Dünyaya gönderiyoruz. O Kadı İyad hazretleri buyuruyorlar ki; sevincimden göklerde uçuyorum. Yıldızlar ayaklarımın altında dolaşıyor. Elimi uzatsam ayı tutacağım, o kadar sevinçliyim. Demişler ki; Hocam hayırdır inşallah. Sizi bu kadar sevindiren nedir? İki şeye çok seviniyorum demiş. Abiler, size müjdeler olsun, bu iki şey hepimizde var. Onun için siz de çıkın göklere, yıldızlar ayaklarınızın altında dolaşsın, o kadar şanslıyız yani. Boşuna gitmedik demek ki orayı ziyarete. Bu hatıra anlatılsın diye. Bakın ne diyor bu mübarek zat. Diyor ki; Bu yerleri, gökleri yaratan, her an her şeyi varlıkta bulunduran, kainatı yoktan var eden yüce Allah beni insan yerine koyuyor. Bana iş veriyor, bana görev veriyor. Bu ne büyük şeref. Namazını kıl, şunu ye, bunu içme, bunu yap, bunu yapma. Bunu kim kime söyler diyor. Düşünün, böyle bir yüce Allah böyle bir adama diyor ki; şunu yap, şunu yapma. Bundan daha büyük bir şeref ne olabilir bir mümin için diyor. Beni muhatap kabul eden, Ahmet, Mehmet, Hüseyin değil. Emrediyor bana Kur’an-ı kerim’de cenab-ı Hak, bana iş veriyor. İki; Nasıl sevinmeyeyim ki, benim hocam Muhammed aleyhisselam. Çünki benim hocamın, hocasının hocası ona dayanıyor. Onun hürmetine bütün kainat yaratılmış. Gelmiş ve gelecek insanların en yücesi, en üstünü, en mübareği beni talebe kabul etmiş. Sen benim talebemsin, sen benimle berabersin. Ben nereye gidersem sen de oraya gideceksin diyor. Ben nasıl sevinmeyeyim. Onun emrine peki dedik. Allah dedirtiyor tabi, biz nasıl diyelim. Ümmetim dedi. Biz de peki dedik, hâşâ biz kimiz. Biz değil, o bizi kabul etti. O halde abiler, vallahi, tallahi, billahi bu kadar büyük şerefe, bu kadar büyük nimete kavuşan, dünya için üzülürse, nasıl dayak yer bilemiyorum.
Bugün Mübarek Hocamızın bir arkadaşa yazdığı bir mektubu okudum. Orada aynen şu ifade geçiyordu. Kardeşim, eğer siz, bu kadar nimete kavuştuktan sonra hâlâ dünya için üzülürseniz, büyükler size incinir, Allah size gücenir. Tabir bu. Mektup yukarıda. Yazılan kişi de belli. Ben yazmıştım. (Mübarekler söyledi). Sonra fotokopisini gönderdiler. Tesadüfen o mektuba baktım. Bir cümlesi böyle. Diyorlar ki; sakın üzülmeyin. Siz o kadar büyük bir nimete kavuştunuz ki, o nimete kavuştuktan sonra hâlâ dünya için üzülürseniz büyükler size incinir, Allah da gücenir. Tevbe de ! Tevbe. Allah Allah. Sakın ha! Hele hele ufak işlerde bulunursanız. Ne diyeyim, yani bir milyar lirası olan bir vatandaş kaybettiği on liraya gözyaşı döküyor diye düşünürüm. Çok fena! O halde, bu sağlık nimeti, bu iman nimeti, bu şerefli ümmet olmak devleti yanında abuk sabuk işlerle sakın vakit kaybetmeyelim ve üzülmeyelim. Neşelenmek bizim hakkımızdır. Allah nasip etti çünki. Bizi kulu kabul etti ve Hazret-i Peygambere “aleyhissalatü vesselam” ümmet yaptı.
Enver abiler bunları anlattıktan sonra, aynı sohbet içinde, bakalım bunu kim şiir yapar, buyurmuşlardı. Bu sohbetten sonra Almanya’ya gittiler, 1 ay kalacaklardı. Ben de bu anlatılanlardan, alttaki şiiri hazırlayıp, Huzur Pınarı hizmetleri ile ilgili raporu gönderirken bu şiiri de göndermiştim.
Öyle neşeliyiz seviniyoruz,
sanki bulutlarda dolaşıyoruz,
uzansak ay’ı elimizle tutarız,
eğilsek yıldızları toplarız.
Çünki, bizi muhatap aldı Rabbimiz,
onun emr ve yasaklarına tâbîyiz,
ve de öyle bir nebînin ümmetiyiz,
uğruna kâinatı yarattı Rabbimiz.
Herkes kendi hocasıyla övünür,
benim sahibim kâinatın en üstünüdür,
hocamın hocalarının hocasıdır o server,
O’nsuz olunur mu iki âlemde münevver.
Bu nimet öyle büyük şereftir-saadettir,
kıymetini bilmeyeni dövmek gerektir,
bu kadar nimet içinde kim ki üzüntülüdür,
milyar sahibinin kuruş kaybetmesi gibidir.
Böyle şerefli bir kafileyiz, aileyiz, ümmetiz…
Müjdeler olsun, kavuştuk nimetlere, daha ne isteriz.
buna rağmen dünya için hâlâ üzülürsek biz,
Rabbimizi gücendirir, büyüklerimizi incitiriz.
Fî emanillah