Enver abiler buyurdular ki;
Bir gün hazret-i Peygamber “aleyhissalatü vesselam” eshabı ile sohbet ediyormuş. Tabii cenab-ı peygamberin sohbetine her dinden insanlar gelirdi. O gün sohbetinde bir Yahudi varmış. O da dinliyormuş. Hepsi arapça biliyorlar zaten. Eshab-ı kiramdan biri sormuş hazret-i peygambere. Demiş ki ya Resulallah, kalbime çok vesveseler geliyor. Neler neler. Bunun bir çaresi var mı, demiş. Yani ben bu vesveselerden nasıl kurtulayım deyince, yahudi demiş ki, Efendim, bizim dinimizde hiç vesvese gelmez. Yani, bizim dinimizde kalbe hiç vesvese gelmez. Sen gel, bizim Yahudi dinine gir. Bu vesveselerden kurtul, demiş o müslümana. Hazret-i Peygamber tebessüm etmiş. Hazret-i Aliye dönmüş, Ya Ali, sen cevabını ver bunun, buyurmuş. Hazret-i Alinin cevabı: Efendim, Boş eve hırsız girmez, demiş. Adamın içinde bir şey yok ki hırsız girsin, bir şey alsın. Eğer kalbe vesvese giriyorsa, demek ki oradan bir şeyler çalmak istiyorlar. Orada kıymetli bir şeyler var. Boş eve hırsız girmez, demiş. Onun için arkadaşlar; hepimizin kalbine vesveseler gelir ama bu vesveselerin de bir nimet olduğunu, kalbimizin böyle boş, hırsızların hücum ettiği yer olmadığına inanalım. Çünkü, bir şey ne kadar kıymetli ise onun düşmanı o kadar çok kavi olur, sert olur, çok maharetli olur. Bu ölümlü dünyada insan için en kıymetli varlık; imandır. Allaha, Peygambere, ahiret gününe inanmaktır. İnanmak çok büyük nimet. O nimeti ancak tadanlar bilir. Hani arapça güzel bir söz var. Men lem yezük lem yedri. Tatmazsan bir şey anlayamazsın. Üzümü istediğin kadar tarif et. Bir cilt kitap yaz. Ver bir tane ağzına, yesin, tadını bilsin. Onun için, men lem yezük lem yedri. Tatmak çok hoştur. Tatmak da ancak tadını alanlarla beraber olmakla mümkündür. Allah hepimize iyilik versin.