Enver abiler buyurdular ki;
Müslimân ile îmânsız arasındaki fark, âmâ ile gözü açık insan arasındaki fark gibidir. Îmân etmeyen mutlak olarak âmâdır. Îmân edince göz açılır, bu da kâfi değildir. Kalb gözünün açılması lâzımdır, ki gerçeğe kavuşsun. Bir islâm binâsı olduğunu âmâ göremez ancak gözü açık insan görür. İşte bu islâm binâsı der, fekat onun kapıdan içeri girmesi lâzımdır. Bu kapıdan içeri girmesi de mutlaka bir mürşid-i kâmile veyâ onun eserine bağlıdır. Bu büyüklere kavuşanın kalb gözü açılır. Kalbi açılan evliyâ olur. Doğru i’tikâda kavuşmak yalnız gözün açık olması ile elde edilemez. İlla kalbin açılması lâzım. Kalbi açılınca kapıdan içeri girer, evliyâ olur. Nasîbi varsa bütün odaları gezer, dahâ da nasîbi varsa üst kata da çıkar. Binâ bu, cenâb-ı Hak; mü’min kullarım evliyâ kullarımdır, buyuruyor. Kapıdan girenler için dostum, diyor.
Âlim olmak, deve yükü kitâb okumak ile değil, hakkı bâtıldan ayırmak iledir. Bu da ancak bir mürşid-i kâmilin elinden olur. Hakîkati bulmak için çok kitâb okuyan sapıtır. Ancak bir mürşid-i kâmilden feyz alıp, hakkı bâtıldan ayıran, istikâmetini koruyabilir. Mürşid-i kâmilin verdiği feyzin dışında bir şey aramağa kalkan yoldan çıkar.