ali zeki osmanağaoğlu
Enver abiler buyurdular ki;
Bir mübarek zâta sormuşlar, efendim siz nasıl evliya oldunuz? Siz mahalleden bir arkadaşımızdınız, ama maşallah aldınız başınızı gidiyorsunuz. Bunun hikmeti nedir, demişler. Bir gün evimin kapısının önünde mahalle usulü oturuyordum. Bir fakir yanıma geldi, oturdu. Selam verdi, aleyküm selam, dedim. Yavrum, ben çok fakirim, ihtiyacım var, dedi. Baktım, sen delikanlı bir adamsın, istemen ayıp değil mi? Git çalış da kazan demedim, içimden geçirdim. O genç; Allahü azimüşşân, senin şu kalbinden geçirdiğinden beni muhafaza etsin, dedi. Ben düştüm, bayıldım. Senin bu kalbinden geçirdiğinden Allah muhafaza etsin, dedi. Su döktüler, ağzıma burnuma soğan verdiler, bir müddet sonra kendime geldim. O genci bulacaktım, çoktan gitmiş. Nedir başıma gelen? Ben içimden geçirdim, adam yüzüme karşı söyledi. Kalktım, neyim varsa dağıttım. En sonunda evim vardı, evi de verdim. Oradan ayrıldım, başka bir dergâha, başka bir memlekete gittim. Orada talebe oldum, uğraştım, didindim, ama neden ben böyle yaptım diye hâlâ içimde o ateş var. Ve işte o tövbe ve istiğfar, o cenab-ı Hakka rücu etmek, o dünyaya karşı soğukluk, o elindeki avucundakileri Allah için dağıtmak, bana bu nimeti nasip etti, buyurmuş.
Efendi hazretleri buyurmuşlar ki; Dünyada müslümanlığın kokusu kalmadı. Bir parça ışık, o da Beyazid Camiinde. O ışık da elhamdülillah, ehline düştü, Işığa düştü. O ışık meşale oldu.