Enver abiler buyurdular ki;
Son nefesimizde dikkat edelim. Allah kabir azabından muhafaza etsin. Eğer etini yediğimiz hayvanlar kabir azabını işitmiş olsalar, insanlar yiyecek bir dirhem et bulamazlar, hadis-i şerif bu. Öyle bir yer orası. Bir kapı aralığına veyahutta bir yere parmağın veya tırnağın sıkıştığı zaman feryat edersin. Tövbe ya Rabbi tövbe… Aklıma ne geldi. Muhtesim abi var. Biz Bahariye yedek subay okuluna gittik. Muhtesim abi, sana ilmihal vereyim oku, dedim. Yok, ben Abdülhay hazretlerine mensubum, ben kadiriyim, dedi. Allahü ekber. Peki abi kadiri ol. Bir şey demedik yani. Bu da bir fıkıh kitabı… Olmaz, dedi. Peki… Gene bir müddet sonra; Muhtesim abi, bak namazdan bahsediyor, oruçtan bahsediyor, dedim. Yok, ben kadiriyim. Abdülhay efendiye mensubum, dedi. Peki abim. Tamam. Bir gün gene yedek subayız, Bahariye şubesinde. Bunun rengi olmuş bembeyaz. Dedim Muhtesim abi ne oldu. Dedi gel gel sana mühim bir şey anlatacağım. Peki buyurun. Dedi ben mahvoldum. Ne oldu dedim. Gece rüyamda, başım bir kapının aralığına sıkışmış. Kurtulmam mümkün değil. Ama nasıl bağırıyorum. Yetiş ya gavs. Yetiş ya gavs diye Abdülkadir-i Geylani hazretlerini çağırdım, mübarek geldi. Şöyle kapıyı bir tuttu. Benim başım kurtuldu dedi. Aferin, sonra. Bir kart çıkardı, bir kartvizit. Kartviziti önüme koydu. Baktım, Allah Allah, kartvizitte Hüseyin Hilmi Işık yazılı. Gavs-ı azam, Hocanızın ismini verdi bana, dedi. Dedim daha ne istiyorsun. Tamam tamam abi dedi anladım. İlmihali ver bana, dedi.