Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder. O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir.
Ramezan-ı şerifde bir iftar sonrası Enver abiler buyurdular ki;
Efendim, bugün sevincimden ne yapacağımı şaşırıyorum. Ne söyliyeceğimi şaşırıyorum. Çünki bu dâ’vetliler arasında bir hayli de dağıtıcı var dediler. Biliyorsunuz bir toplantıda Enver abi şöyle dedi; Eğer bu holdingde mürâcaat eden bir işçi olsaydım, ne iş yapmak istersin deselerdi ben dağıtıcılık isterdim. Çünki o gazetenin sabâh erken sâatlerde, o şartlar içerisinde evlere tek tek gitmesi ne demek biliyor musunuz? Hadîs-i şerîf var; Büyük günâhı olanlar Allah yolunda yürüsünler. Bunların hepsi Allah yolunda yürüyorlar. O atılan adımlar var ya… Bir arkadaşımızın anlatdığı bir hâtırayı anlatayım size. O, Eminönü taraflarında iken, büro orada iken bir kanser hastası geliyor. Doktorlar demişler ki, alın bunu götürün, ne isterse verin yesin. Adam da biliyor tabii vaziyyetini. Gelmiş bizim büroya, bana dört-beş tane gazete verin, gazete dağıtacağım. Niye? Nasılsa ölüyorum, bâri ömrümün sonunda birkaç kişi sevindirirsem, gazete okumak sûretiyle onlar bir sevâba girerse belki ben de girerim. Hayâtımın sonunda bâri biraz sevâblarımı artırayım. Dört-beş tane gazete vermişler. Dağıtmış gelmiş. Ertesi gün iki tane daha ilâve edin, ertesi gün beş tane daha ilâve edin, tahmîn ediyorum kırkbeşe kadar çıkmış. Tekrar hastahâneye gitmiş, doktor şaşırmış. Nerede kanser demiş? Gazete dağıtıyorum, kanser kalır mı bende? Yok olmuş. Cenâb-ı Hak yok etmiş. Onun için Allah yolunda atılan adımlardan hiç endişe duymayın. Mutlak olarak Allah indinde makbûldür ve kabûldür. Çünki Mübârekler altıncı cüzü okuyorlardı, sûre-i Mâide. Orada öyle anlatdılar. Efendim, Allahü teâlâ, Habil ve Kabil birer kurban kessinler diye Adem “aleyhisselâma” emir verdi. Habil kesdi Allahü teâlâ kabul etdi. Kabil kesdi kabul etmedi. O da; neden benim kurbanım kabul olmadı diye feryâd etdi. Yine Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde bildiriyor; Allah “celle celâlüh” Allah rızâsı için yapılan hizmetleri ve ibâdetleri kabul eder. Habil Allah için kesdi; bunun aklına bile gelmedi. Niye kabul etsin Cenâb-ı Hak? İnsan hediye vereceği kişiyi tanır bilir, ona verir. Bunun elinde bir şey var ama nereye gitdiği belli değil; esas emri veren ile alâkası yok. Onun için kabul, makbûl değil. O halde ibâdetin asıl makbûlü, Rabbimizin rızâsı için yapılandır. Ama insanları memnûn etmek, Allahü teâlâyı unutarak insanların gönlünü almak için yapılanların hiçbirisinin fâidesi yok. Onun için arkadaşlar, hâzır fırsat. Allahü teâlâ bu îmânı nasîb etmiş, müstesnâ bir ni’met. Allahü teâlâ bu hizmeti nasîb etmiş, müstesnâ bir ni’met. Allahü teâlâ bu arkadaşlarımızı nasîb etmiş, müstesnâ bir ni’met. Allahü teâlâ Enver abiyi ihsân etmiş, daha ne istiyorsun? Yetmez mi? Müstesnâ bir ni’met, güler yüzlü adam hiç olmazsa, sıkılmıyor adam. Daha ne istiyorsun? Mübâreklere kavuşmuşuz, Allahü teâlâ onların şefâ’atlerine nâil eylesin inşâallah. İşte bütün bu ni’metlerin şükrü ancak ve yalnız birbirimize olan sevgimiz ile mümkündür.
Enver abiler, asırlarda ender yetişen çok müstesna bir insandı. Allahü teala rahmeti ile merhameti ile muamele eylesin inşallah.
Fî emanillah