Enver abiler buyurdular ki;
İnsan bu dünyâda malı iki maksadla birikdirir. Bir, Allahü teâlânın dînine hizmet için harcar. İki, Onun fakîr fukâra kullarına yardımcı olur. Bu maksadla oldukdan sonra bu malın ne zararı var? Allahü teâlânın dînine hizmet edeceksin, fakîr fukarâya da yardım edeceksin. Ne güzel. Gavs-i a’zam Seyyid Abdülkâdir Geylânî “kuddise sirruh” hazretleri açmış ellerini demiş, ya Rabbi sana bu kadar sene ibâdet etdim, bu kadar sene yalvardım yakardım, göz yaşı dökdüm. Acaba en çok hangi amelimi, hangi ibâdetimi beğendin, diye Allahü teâlâya yalvarmış. Cenâb-ı Hak da bildirdi kendisine. Buyurdu ki; Aç kullarımı doyurdun, fakîr kullarıma dağıtdın. Bundan çok râzı ve memnûn kaldım. Aç kullarımı, acıkmış kullarımı, fakîr kullarımı doyurdun; iki, fakîr fukarâya para dağıtdın bundan dolayı senden çok râzı oldum… Arkadaş, bizim dînimiz diyor ki, yapdığın her ibâdetden şübhelen. Acaba kabul oldu mu olmadı mı? Doğrusu bu. Abdest, gusl, niyyet… Çok zor iş. Dinimiz diyor ki; ama yidirdiğin maldan, yidirdiğin rızkdan asla şek ve şübhe etme ki acaba Rabbim bundan râzı oldu mu diye, mutlak râzı. Daha ne istiyorsun? Mutlak râzı.