Enver abiler buyurdular ki;
Hazret-i Ali “kerremallahü vecheh” buyurmuş ki; ne büyük müjde ya Rabbi! Eğer Allahü teala bu müslümanları, bu ümmet-i Muhammedi afv etmek dilemeseydi, bunların hepsini afv etmeye karar vermeseydi Ramezan ayını vermezdi. Bu öyle bir ay ki, bu ümmete mahsus, afv ve mağfiretin dopdolu olduğu bir ay. Bu ay, geçmiş bütün senenin nesi varsa hepsini silip süpürüyor. Hepsini afv ettiriyor, şefaat… Onun için bu ayın kıymetini iyi anlamak lazım. Bu, bize, ümmet-i Muhammede mahsus bir ay. Bir günü bine bedel. Hem de Kadir gecesi var bu ay içinde. Hazret-i Ali “radıyallahü anh” buyuruyor ki; Her hastalığa en güzel şifa, hem kalıba, hem kalbe en iyi şifa, Kur’ân- kerimdir. Mübarekler buyurdular ki; Allahü tealadan sonra en yüksek makam; Kur’ân-ı kerimdir. Namaz çok kıymetli; içinde Kur’ân-ı kerim okunduğu için. Kur’ân-ı kerim üstünde, Peygamberler dahil, Onun üstünde hiçbirşey yok, öyle bir kitab. Özeti bu. Mübareklerin not defterinde gördüm. Efendi hazretleri buyuruyorlar ki; Öyle bir Kur’ân-ı kerim ki, her bir harfinde yüzbin derde yüzbin şifa var. Bir elif yaz, koy suyun içine iç. Öyle bir şifa. Tabii herkesin inancı, görebildiği kadar yeri görebilir. İmam-ı Gazali hazretleri buyurdular ki; herkesin gücü, taşı ne kadar ileriye fırlatabilirse. Herkesin himmeti, herkesin ihlâsı, taşı fırlattığı yer kadardır. Herkesinki aynı olmaz. Bazıları daha ileriye atar, bazıları daha beriye atar. İşte, onun ölçüsünün ne kadar olduğu ahirette çıkacak. Ama şunu biliyoruz ki, Mübareklerin bileği ne kadar güçlü ki, attıkları taş Amerika’ya, Afrika’ya, dünyanın her tarafına gidiyor. Bu da Onların ihlâslarının ne kadar çok olduğunu gösteriyor.