Enver abiler buyurdular ki;
Hocamız anlattılar; Birgün Efendi hazretleriyle beraber, Rauf efendinin dükkanına gittik. Beşiktaş’ta bir gıda mağazası varmış, Efendi hazretleri oraya giderler, arka tarafında güzel bir bağçeleri varmış, o bağçede çay içerler, sohbet ederler, bir miktar otururlar, sonra kalkarlarmış. Gene bir gün gittiğimiz zaman, nasıl yaptım nasıl söyledim hâlâ aklım ermiyor. Çünki korkardım, Efendi hazretlerinin yüzüne bakamazdım. Efendi hazretlerine, efendim, ben evlenmek istiyorum, dedim. Efendi hazretleri şaşırdı, ciddi mi söylüyorsun, dedi. Efendim, ciddiyim, dedim. Kimi alacaksın, dedi. Siz kimi münasip görürseniz, dedim. Ciddi mi söylüyorsun, dedi. Vallahi ciddi, dedim. O zaman Ziya beyin kızını sana alalım, dedi, buyurdular. Şimdi efendim, Allah beni afv etsin, az daha, az daha çukurun içine düşüyordum. Birgün Hüseyin Şener abi, sen bittin, dedi. Ne olacak, dedim. Nasıl Mübarekler Efendi hazretlerine söylemişse, biz de ikimiz gidelim, Mübareklerin kızını isteyelim. Sen söylemezsen, ben söylerim, dedi. Mübareklere gittik, kapıyı çaldık. Buyurun efendim, buyurdular, aşağıdaki odaya aldılar. Mübarekler karşıda, Hüseyin Şener’le ben, yan yana. Fakat Mübarekler öyle anlatıyorlar ki, lafı kesmek mümkün değil. Peş peşe, hiç fasılasız. Tam Hüseyin abi hazırlandı, biz de biraz cesaretlendik, yaa kardeşim, benim çok işim var, siz hemen gidin, buyurdular. Ne müsafeha ne bir şey.. Hemen yukarıya çıktılar. Hüseyin abi, ne oldu dedim. Ben anlamadım bu işi, dedi. Tam sıra bize geldi, Mübarekler gitti. İyi ki sormamış. Böyle bir macera da başımızdan geçti; fakat iyi kapandı birden bire. Ondan sonra işler değişti tabii.