Bir dâvâ ne kadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur ve haktır.
Îman, Allahü tealanın kullarına ihsân ettiği hususi nimetidir.
Mîrac gecesi; ızdırab ve sevincin bir arada yaşandığı gecedir.
Namaz Mîrac’tır… Allahü teala namaz gibi büyük bir nimeti insanlara ihsan etti. İslamiyet Allah’a giden yoldur. Dinin emir ve yasaklarına uyan, dünya ve ahirette mesut olur.
Mîrac aklın bittiği, Îmanın başladığı yerdir…
Enver abiler, 2005 senesi Ağustos ayının 31’ine rastlayan Mirac gecesinde Yalova’da yazlık evlerinde ikamet ediyorlardı. Civardaki komşuları da (biz de dahiliz buna) Enver abiler orada iken daima Yalova’da kalırlardı. Her beş vakt namaz cemaatle kılınır ve mutlaka sohbet ederlerdi. O gün, Mirac kandilinde ikindi, akşam ve yatsı namazlarından sonraki sohbetlerde hülasa olarak;
Enver abiler buyurdular ki;
İnsan birşeyi sevdi mi, sevdiklerinin de kavuşmasını ister… Mîrac… Namaz kılmayan mîrac’dan mahrumdur.
Mîrac’ta ne hikmetler vardır…!
Bir dâvâ ne kadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur ve haktır.
Adem aleyhisselam; kupkuru bir dünyaya geldi, yıllarca değil yüzyıllarca sıkıntı çekti. Sonra peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem yüzüsuyu hürmetine dua etti. “Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ…” duasını devamlı okurdu.
Sonra, iki evladından biri diğerini öldürdü… Bir baba için çok zordur bu…!
Nuh aleyhisselam 950 sene uğraştı. İnanmadılar, çok eziyet ettiler. Döverlerdi, her seferinde öldü diye bırakırlardı. Cebrail aleyhisselam gelir yaralarını sarardı, tekrar tebliğe başlardı… Sonra Allahü teala O’na gemi verdi.
İbrahim aleyhisselam’ı ateşe attılar, oğlunu kesme emri verildi ki; İbrahim aleyhisselam, Allahü teala’nın halîl’i, Peygamberidir…
Musa aleyhisselam da çok çekti; Doğduğu sene firavun bütün erkek çocukları öldürdü. Senelerce çobanlık yaptı. Dönerlerken, hanımı hamile idi,… zifîri karanlıkta, çaresiz idiler… Bir ışık gördü, ışığa gitti. Orada Allahü teala O’nunla konuştu (Mîrac değil, mîrac yalnız Peygamber efendimize verildi). Musa aleyhisselam bir kişi gördü, etleri lîme lîme dökülmüş… Mûsâ aleyhisselam: “Yâ Rabbî, bunun günahı nedir ki, buna böyle ceza verdin” dedi. Allahü teala: “Yâ Mûsâ, ceza değil mükafat verdim, o öyle yüksek makamlar istedi ki, o makamlara kavuşması için bunu çekmesi lazım” dedi.
Eyyüb aleyhisselam’ın kurtlanmadık yeri kalmamıştı…
Yakub aleyhisselam ağlamaktan gözlerini kaybetti…
Yusuf aleyhisselam; kuyuya atıldı, kolay mı?…!
Zekeriyya aleyhisselam, ağacın içinde ağacla birlikte kesildi…
Îsâ aleyhisselam 30 kadar kişiyi ikna etti diye neler çekti.
Bunlar hepsi peygamberdi. Neden bu kadar sıkıntı çektiler? Lâ ilâhe illallah dedikleri için… Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), “Benim çektiğimi hiç kimse çekmedi” buyuruyor. Yani, en fazla sıkıntıyı Peygamber efendimiz çekti.
Hazret-i Ebu Bekr radıyallahü anh efendimiz neler çekti, kaç kere dövdüler, herkesten evvel îmân etti, malını ve canını verdi. Herkesin yaptığı bütün ibadetlerin sevabları, katlanarak Hazret-i Ebu Bekr’e, sonra da bir misli daha katlanarak Peygamber efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) verilmektedir. Hem kâinât O’nun hatırına yaratılmış, hem herkesin sevabları da O’na verilmektedir. Hazret-i Ömer radıyallahü anh efendimiz namaz kılarken şehid edildi. Hazret-i Osman radıyallahü anh efendimiz Kur’an-ı kerîm okurken şehid edildi. Hazret-i Ali radıyallahü anh efendimizin çektikleri,.. hele Hazret-i Hüseyin radıyallahü anh efendimizin başına gelenler herkesin mâlûmudur…
Yâni Peygamber efendimizin vârisleri de çok çektiler. Niçin?… “Allah var” dedikleri için, “La ilahe illallah Muhammedün Resulullah” dedikleri için…
Dolayısıyla îmân, inanmak çok zor, inandırmak daha da zordur…
Îman, Allahü tealanın kullarına ihsân ettiği hususi nimetidir.
Îmanı olanlar kavuştukları bu büyük nîmetden dolayı oynasalar yeridir.
Mü’min toprak gibidir. Mütevâzıdır… Ne şikayet eder, ne şikayet edilir…
Herkes elindeki taşı, gücüne göre fırlatır. Taşı atma gücü îmâna ve ihlasa bağlıdır. Başkaları sizi severse inanır, sevmezse inanmaz.
Allahü teala dünyayı verdiğine ahireti vermez.
Hadîs-i kudsîde; “İki korkuyu bir kalbde cem etmem” buyuruluyor. Dünyada Allahü tealadan korkanlar ahirette korkmasın, dünyada korkmayanlar ahirette çok korksun.
Mîrac aklın bittiği, Îmanın başladığı yerdir
Mîrac namazdır.
Îmân inanmaktır.
Peygamber efendimiz, Ümmihânî’ye mîracı söyleyince, “aman bunu kimseye anlatma, kimse inanmaz ve inananlar da vazgeçer” dedi. Peygamber efendimiz de “O halde anlatacağım, inanmayacak olan sonra da vazgeçer, çürük taşlar üzerine bina olmaz, ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları kalsın” buyurdu.
Akıl durdu, zaman durdu, herşey durdu… Îmân başladı. Mirac’da çok hikmetler vardır…
Peygamber efendimiz hiç yalan söylememiştir.
Derler ki; “Cenneti Cehennemi gidip gören var mı?”!
– Var!
– Kim var!
– Hayatında hiç yalan söylememiş olan Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) var!
1400 senedir devam eden başka bir olay yoktur… işte mîrac 1400 senedir devam ediyor.
Her mübarek gece kıymetlidir. Fakat Mi’rac gecesinin ayrı bir hususiyeti vardır. Mi’rac gecesi; ızdırab ve sevincin bir arada yaşandığı gecedir.
Peygamber efendimiz bir ay Taif’te islamiyeti anlattı, hiç kimse inanmadı, alay ettiler, çocuklara taşlattılar…
Üzüntülü bir şekilde dönerlerken, bir bağ kenarında oturup biraz istirahat ettiler. Addas adındaki, oradaki bağın bekcisi üzüm getirdi, peygamber efendimiz “bismillahirrahmanirrahim” deyince, Addas şaşırdı, “bu sözü buralarda hiç duymadım” dedi. Peygamber efendimiz “sen nerelisin?” diye sorunca “Nineveliyim” dedi. “Kardeşim Yunus’un memleketindensin, o da benim gibi peygamberdi” buyurdu. Addas, “Yunus’u buralarda kimse bilmez, bu güzel yüzün, bu güzel sözlerin sahibi asla yalancı olamaz” dedi ve iman etti, “ben de sizinle gelmek istiyorum” dedi. Peygamber efendimiz ona “şimdi sen burada kal, yakında ismimi her yerde işitirsin, o zaman bana gel” buyurdu. Bir ay kimse inanmadı, yolda dönerken bir kişi iman etti… Gece Ebu Talip mahallesinde amcasının kızının evine geldi, “Aç, amcan oğlu Muhammedim” buyurunca, Ümmü Hani, “Haber verseydiniz yiyecek bir şeyler hazırlardım, yedirecek bir şeyim yok” dedi. Peygamber efendimiz, “yiyecek içecek gözümde yok, Rabbime ibadet edecek bir yer bana yeter” buyurdu…
Allahü teala Cebrail aleyhisselama, “Habibim bu halde yine bana yalvarıyor, çok üzüldü, onu ben teselli edeceğim, git habibimi bana getir” buyurdu…
Evvela Mescid-i Aksa’ya geldiler. Bütün peygamberlere imam oldu. (Tabi o zamanki Mescid-i Aksa şimdiki yer değil, alt katında bir yerdi, kıble de şimdiki gibi değildi. Mescid-i Aksa en kıymetli üç yerden biridir).
Peygamber efendimiz gitti, Allahü tealayı bilinemeyen, anlaşılamayan şekilde gördü… “Ya Rabbî, ümmetime de bunu isterim” dedi… İşte namaz bize mirac olarak verildi.
Namaz Mirac’tır… Allahü teala namaz gibi büyük bir nimeti insanlara ihsan etti.
Namaz varsa hayat vardır. Namazdan mahrum olan herşeyden mahrumdur. Namaz yoksa insan bir işe yaramaz. Namaz Allah sevgisini arttırır, duanın kabulüne sebeptir… Allah yolunda olanın duası makbuldür.
Büyüklerimiz buyuruyorlar ki, “Bir dava ne kadar çok üzüntü ve sıkıntılı olursa, o kadar da uzun sürer”… Peygamber efendimiz “en çok sıkıntıyı ben çektim” buyuruyor. O halde islam dîni kıyamete kadar sürecektir.
Herkes evladının mesut olmasını ister… Allahü teala kullarının dünyada ve ahirette mesut olması için din gönderdi.
İslamiyet Allah’a giden yoldur. Dinin emir ve yasaklarına uyan, dünya ve ahirette mesut olur.
Hiç kimse Kur’an-ı kerimi kendi aklına göre tefsir edemez. Kur’an-ı kerim’in tefsiri peygamber efendimizin yaşayışı ve anlattıklarıdır. Eshab-ı kiram tefsiri gördü. En iyi eshab-ı kiram anlar… Onlar da talebelerine anlattılar, buna da mezhep denildi. Mezhepler sonradan çıkma değildir, eshab-ı kiramın hepsi müctehid idi.
Rastgele çok kitab okumak tehlikelidir, doğru kitabı çok okumak lazımdır. Büyüklerin hayatı kitab okumak, okutmak ve tatbik etmekle geçmiştir.
Bu dünya, aynadaki bir görüntüdür… Görüntünün olabilmesi için bir hakikatin olması lazımdır. Hakikat ahirettir. Mescidlerin, hakiki yeri cennettir, cennetin dünyada izdüşümü mescidlerdir… Cennetin yolu mescidlerden geçer. Fotoğrafın olabilmesi için bir gerçeğin olması lazımdır… Ahiretde bir hakikat olmasaydı, dünyadaki bu görüntü olmazdı.
Bütün peygamberleri Allahü teala çok mühim bir özelliğinden dolayı seçmiştir. Eshab-ı kiram efendilerimiz sormuşlar, “Ya Resulallah, cenab-ı Hak sizi hangi güzel huyunuzdan dolayı seçti” demişler. Cevabında peygamber efendimiz “îsar” buyurmuş. Îsar, kendi muhtaç olduğu bir şeyi vermektir… Her mü’min ömründe bir kere olsa bile isar yapabilmelidir ki Cennete kolay girsin.
En güzel şey îsâr’dır, bu da büyükleri, Allahü teala’nın sevgili kullarını tanımakla kolaylaştırılır. Beyaz nokta siyahın üzerinde belli olur.
Mîrac aklın bittiği, Îmanın başladığı yerdir…