Enver abim buyurdular ki;
-1-
Mübarekler buyuruyorlar ki “her derd-ü belanın, her üzüntünün, her sıkıntının mutlaka bir karşılığı vardır. O, günahtır”. Günah işlendiği anda Allahü teala bir ceza verir. Üzüntü verir, sıkıntı verir, darlık verir, bir şey verir, bir hastalık verir. O halde dünyada çekilen her sıkıntının karşılığı, bir günahtır. Allahü teala buyuruyor ki, her günahın karşılığı vardır.
Ebu Bekr-i Sıddik radyallahü anh; Bütün günahlarımıza karşı Allahü teala ceza verecekse, bizim kurtulacak tarafımız yok, buyuruyor. Ne olacak bizim bu halimiz deyince, Peygamberimiz buyurmuşlar ki, sen hiç hasta olmazmısın? (Olurum ya resulallah). Peki sen hiç üzüntü, sıkıntı çekmezmisin? (Çekerim ya resulallah). Bütün bunlar buyurmuş, o günahların kefaretidir. Allahü teala bunları verir. Onun için bir mü’mine gelen derd-ü bela nimettir. Mutlaka günahlarına kefaret. Sevinmesi lazım müminin, üzülmesi değil. Sonra kime isyan ettin?… Senin neyin var ki?… Ne gözlerin, ne kulakların hiç hiç bir şey!.. Hepsi Allahü tealanın bir emanetidir. Verir, yarın da alır. Onun için tövbe istiğfar etmeli. Bana bela ver dememeli, Allah korusun o yanlış olur. Peygamberimizin emri var. Biz talip olmayız, gelince de isyan etmeyiz. Fakat şunu unutmayalım ki, eğer bu gelen bela, musibet kendi irademizle gelmişse çok tehlikelidir. Birgün bir arkadaş mübareklere soruyor, kaza ve kader nedir? Çok merak ediyorum diyor. Mübarekler buyurmuşlar ki; Senin anlıyacağın gibi söyliyeyim, insanda icraat iki türlü olur, bir iradesiyle olur, bir de irade dışı olur. İşte gözün görmesi, kulağın işitmesi, kalbin çalışması, eğer iradeyle oluyorsa kaza, iraden dışında oluyorsa ona kader denir. Eğer iradenle iş yapıyorsan buna kaza denir. İraden dışındaysa buna kader denir. Sen ona dokunamazsın. O kendi mecrasında akar akar akar ve gider.
Ebu Bekr-i Sıddik radyallahü anh; Bütün günahlarımıza karşı Allahü teala ceza verecekse, bizim kurtulacak tarafımız yok, buyuruyor. Ne olacak bizim bu halimiz deyince, Peygamberimiz buyurmuşlar ki, sen hiç hasta olmazmısın? (Olurum ya resulallah). Peki sen hiç üzüntü, sıkıntı çekmezmisin? (Çekerim ya resulallah). Bütün bunlar buyurmuş, o günahların kefaretidir. Allahü teala bunları verir. Onun için bir mü’mine gelen derd-ü bela nimettir. Mutlaka günahlarına kefaret. Sevinmesi lazım müminin, üzülmesi değil. Sonra kime isyan ettin?… Senin neyin var ki?… Ne gözlerin, ne kulakların hiç hiç bir şey!.. Hepsi Allahü tealanın bir emanetidir. Verir, yarın da alır. Onun için tövbe istiğfar etmeli. Bana bela ver dememeli, Allah korusun o yanlış olur. Peygamberimizin emri var. Biz talip olmayız, gelince de isyan etmeyiz. Fakat şunu unutmayalım ki, eğer bu gelen bela, musibet kendi irademizle gelmişse çok tehlikelidir. Birgün bir arkadaş mübareklere soruyor, kaza ve kader nedir? Çok merak ediyorum diyor. Mübarekler buyurmuşlar ki; Senin anlıyacağın gibi söyliyeyim, insanda icraat iki türlü olur, bir iradesiyle olur, bir de irade dışı olur. İşte gözün görmesi, kulağın işitmesi, kalbin çalışması, eğer iradeyle oluyorsa kaza, iraden dışında oluyorsa ona kader denir. Eğer iradenle iş yapıyorsan buna kaza denir. İraden dışındaysa buna kader denir. Sen ona dokunamazsın. O kendi mecrasında akar akar akar ve gider.
-devamı var-
ali zeki osmanağaoğlu
ali zeki osmanağaoğlu