Enver abim buyurdular ki;
-8-
Kim kimi severse dünyada, ahirette onunla beraber olacaktır. Ama ben hepinizi seviyorum. İnşaallah ahirette de beraber oluruz. Müjdeler çok. Yeter ki Allahü teâlâ bizi, nefsimizin şerrinden ve şeytanın şerrinden muhafaza eylesin. Ölümlü dünya. Hayal. Sonra herşey hayal. Bugün işte buraya geldik, bitti. Herşey bitecek. Biraz sonra El-Fatiha diyeceğiz, gene bitecek. Kalmayacak birşey. Kalıcı olan, sonsuz olan, bozulmayan, ahiretdir. Nasıl aynaya birşey vurur, gölge vurur, aynanın önünde durduğu zaman onun görüntüsü oluyor, o görüntü hayaldir. Ama insan insandır, ev evdir, fakat hayaldir, yoktur. Ama bu aynada bu görüntünün olabilmesi için birşeyin gerçek olması lazımdır. Bir şeyin var olması lazım ki, aynaya gölgesi düşsün. İşte ahiret hakikattir. Ahiretin hakikati bu aynada gözükmektedir. Şunu söylemek istiyorum, dünyada görülen herşeyin aslı cennettedir. İnsanın aslı cennettedir, meyvanın aslı cennettedir. Her güzelliğin, tabiatın güzelliği, hakikati cennettedir. Mübarekler buyurdular ki, büyüklerimiz eğer bu çileyi çekmeselerdi, oluk gibi kan akıtmasalardı, evlerini, barklarını, yurtlarını terk etmeselerdi, biz nasıl Müslüman olacaktık? Bu, hak değil midir. Eshab-ı kiram Arabistan’dan çıkmışlar, Anadoluya, İspanya’ya, kuzey Afrika’ya, Hindistan’a, Çin’e, her yerine dağılmışlar. Bir daha geri dönmemek üzere dağılmışlar. İstanbul’a, her yere. Niye? Allahü teâlâ’nın kulları yanmasın diye. Osmanlılar, Viyana kapılarına kadar, at sırtında, yaya, neyse, İslamiyeti yaymışlar. Eğer onlar olmasaydı, hangimiz müslüman olacaktık. Osmanlılar geldiler, âlimler geldi, evliyalar geldi, dedelerimiz bu sayede müslüman oldular. Bu gelen emanet, bizden sonraki nesillere aktarılmazsa, bu emanete hıyanetlik olmaz mı? Yani bizlerin Müslüman olması için evlerini terkettiler. İstirahatlarını terkettiler. Ölüme koştular, islamiyeti yaydılar. Anlattılar ve bu vesileyle biz de Müslüman olduk. Bunlar bu hizmetleri yapmasalardı biz müslüman olamayacaktık. Hadi olduk, peki bize kadar bu emanet geldi, bizden sonra ne olacak? Eğer biz de kitapları yaymazsak, eğer biz de islamiyeti anlatmazsak, müslümanlığı öğrenmeden, işitmeden, duymadan, anlamadan, insanlar eğer cehenneme giderse bunun vebali hepimizin üzerine olmaz mı? Onun için arkadaşlar, bilin ki, büyük bir mesuliyetin altındayız. Hepimizin sırtında bu insanların hakkı var. Mecburum, mecburuz, onlara dinimizi anlatmaya. Cenab-ı hak gafletten uyandırsın. Bizim bir dağıtıcımız gazete falan veriyor sabahları. Bir kadıncağız demiş ki, oğlum bizi rahatsız ediyorsun, kaldırıyorsun pazarları. Demiş ki, annecim sen de abone ol. Allah! Allah! Kadıncağızın hoşuna gitmiş. Peki demiş, biz de abone olalım. Neyse abone olmuş. Hani bir hafta falan abone olur gibi. Sonra bir hafta sonra demiş ki, nasıl demiş annecim, tamam mı, devam mı? Demiş, oğlum, şimdi ben uyandım, demiş. Daha evvel çocuk uyanacak diye korkuyordu, fakat şimdi cidden uyandı. Onun için ölünceye kadar devam. Hele bir tanesi, öyle abone olmuş ki, öldükten sonra da mezarının üzerine bırakılmak üzere çocuklarına vasiyet etmiş. Benim abonem, ben öldükten sonra da devam edecektir, bıraktığım servetten ve her gün kabrimin üzerine konacaktır. Peki, demişler amca kabristana niçin konsun? Demiş, garip birisi gelir alır, istifade eder, gelip hergün gazetemi oradan alsın.
-devamı var-
ali zeki osmanağaoğlu
ali zeki osmanağaoğlu