Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin, Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
…………
Geçen haftanın devamı:
2004 seneleri… Huzurpınarı sitesi ve mail grubu kurulalı 1 sene kadar oldu, Enver abim abone sayısı üzerinde ehemmiyetle duruyorlardı ve her defasında kaç abone oldu diye soruyorlardı, artış olunca da seviniyorlardı. 5000 abone olduğunda, dînî konudaki mail grubları arasında dünya rekoru oldu. Acaba fitne olabilir mi, yeter artmasın derler mi, düşüncesi ile Sarıyer’e, Enver abime sormağa gittim. Buyurdular ki; “35.000 olur inşallah, devam”… “Huzurpınarından memnunum. Ehl-i sünnetten hiç taviz vermeden hizmet ettiğin için, başarılı oluyorsun. Zaten taviz verseydin, böyle olmazdı. Hizmetlerinden razıyım, memnunum.” (35.000 olduktan sonra 100.000’i hedef gösterdiler, fakat maalesef vefatlarında 99.000 idi. Hatta vefatlarından evvel son görüştüğümüzde yine sordular, 99.000 dediğimde, “ehh yüzbin sayılır, çok büyük hizmet” buyurmuşlardı. Şimdi 121.000 oldu.)
O gün namazdan sonraki sohbetlerinde buyurdular ki;
Allahü tealayı çok seviyorsan; fakat Allah düşmanlarıyla dostluk kuruyorsan, olmaz. Kâfirler için azab-ı ilahi var, kâfirleri dost edinmeyin, diye ayet-i kerimede kaç defa geçti? O halde, hubb-u fillah, buğd-u fillah, bu işin temel taşıdır. Ben Rabbimi seviyorum. Hayırlı olsun, çok güzel, şimdi ispatla bakalım. Kim Allahü tealayı seviyorsa, onu sevmek zorundasın. Bilhassa müslümanları ve İslamiyet dinine hizmet edenleri Allahü teala seviyor. Onları çok sevmeliyiz. Eğer bu ayrımı yapamıyorsan, senin söylediğin sende kalır, hiçbir tarafa gitmez. İki, madem ki seviyorsun, onun derdi ile dertlenirsin. Üzüntüsü varsa, borcu varsa, yardımcı olmaya çalışırsın. Hasta ise tedavisine koşarsın. Madem ki çok seviyorsun, bu sevgini ispatlaman lazım. Din kardeşliği böyledir. Eshab-ı kiram şehit düşerken bir bardak su vardı. Tam içecekti, yanındaki su deyince, bırak beni, git kardeşime ver, dedi. Bir bardak su, şehit oluyor! Tam ona götürdüğü zaman, diğer biri biraz su deyince, onu da bıraktı, diğerine götürdü. Gidinceye kadar vefat etti. Bari ikinciye getireyim, yetiştireyim dedi, ona geldi, o da vefat etti. Birinciye geleyim derken, ‘radıyallahü anhüm ecmain’ o da vefat etti. O bir bardak su hiçbirisine nasip olmadı. Neden? Din kardeşini kendine tercih ettiği için. Üç, gıyabında, onun haberi yokken, evinde, yatağında, din kardeşi için dua eder. Ya rabbi, o hasta, ona şifa ver. Ya rabbi, sana yalvarıyorum, benim o çok sevdiğim arkadaşıma, çok sevdiğim o kardeşime şunu şunu ver, der. Eğer bu üç şartı yerine getirebiliyorsan, sen hakiki din kardeşisin, hakiki sevgin var. Hakikaten seviyorsun. Allah muhafaza etsin, daha arkasını dönmeden seksen tane gıybet! Bu ne hal? Mübarekler bir gün Sarıyer’de Cuma sohbetinde buyurdular ki; Efendim, mü’minler birbirlerinin arkasından dua ederler. Münafıklar, birbirinin arkasından gıybet ederler. Çok fena! Allah muhafaza etsin, münafıklar cehennemde yanacaklar. Onun için, sakın ha!
…….. devamı haftaya inşallah.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Onun gibi biri gelmesi, yerinin doldurulması mümkün değildir.
Hayat onunla güzeldi.
Fî emanillah.