Hocamız Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin “rahmetullahi aleyh” vefatlarında yayınlanan gazete yazılarından:
10-
İsmail Yağcı
31 Ekim 2001 Çarşamba
Türk Dünyâsının büyük kaybı
Bu gün, yazı hayâtımın en zor yazısını kaleme alıyorum. Keşki olmasaydı fekat insanın doğumu ne kadar tabî’i ise vefâtı da öyledir. Hayâtın akışı bu…
26 Ekim 2001 günü sâat 01:30 sularında kaybetdiğimiz, büyük ilm adamı, mümtâz insan, emekli kıdemli öğretmen albay Hüseyn Hilmi Işık hocamı yazıp yazmamakda çok tereddüt ettim. Onu yazmak gerçekden pek zordu. Onu anlayamıyan benim gibi birisi, birçok hatâlara düşebilirdi.
Fekat yazmamak da, bende babamdan fazla emeği olan büyük insana vefâsızlık olurdu.
1955 senesi eylül ayında, rahmetli babam elimden tutarak; Kuleli askeri lisesi’ne getirdi. İlk def’a doğduğum ilçeden ayrı bir şehrde gece geçireceğim. Babam kapıdan bırakırken, göz yaşları ile elini öpdüm ve içime kapandım. Kimseyle görüşüp arkadaşlık yapacak mecâlim yokdu. Dersler başladı ve kimyâ dersine gelen öğretmen, bana pek tatlı gelmişdi.
Öğrenciye “kardeşim” diye hitâb eden bir öğretmene ilk def’a rastlıyordum. Dersi sanki beynimize nakkaş hassasiyeti ile nakş ediyordu. Öğrendiğim kimyâ bilgileri ile, ilerdeki senelerde, evde yapdığım deneyler ile rahmetli annemin mutfağının altını üstüne getirmişdim.
Kimyâyı sevdirmişdi. Öğretmenin hakkı, her halde ana baba hakkına eşitdir ve hatta fazladır.
– devamı var –