-HAYATINDAN KESİTLER-
Abdülhakim efendi hazretlerinin vefatı:
-2-
Faruk bey’in evi, Hacı Bayram Câmii’nin alt tarafında ahşap, iki katlı, büyük bir evdi. Kış günü idi, salonda soba yanıyor, sobanın yanında da yerde yatak yapmışlar. Efendi hazretleri sobanın yanında yatıyor. Sobanın karşı tarafında sandalyeler dizili beş-on tâne. Sandalyeler dizili ki misafirler gelirse orada otursun diye. Ziyaretçiler geldiğinde herkes karşıya sandalyelere otururdu. Beni yanına, yatağına oturturdu. Halbuki misafir gelmesi yasak idi efendim. Polis yasak etmiş. Evin yanında bir de polis kulübesi koymuşlar, gelenleri tespit etsinler diye. Polis vardı kapının dışında, Efendi oradayken. Polis, tam pencereden görüyor, gidip gelenleri tesbit ediyor, yazıyor. Gelip gitmek, gidip gelmek yasak. Efendi orada nezaret altındaydı.Tabii ben polis falan dinlemezdim, ne yazarlarsa yazsınlar dedim. Her akşam giderdim elhamdülillah. Allah da muhafaza ederdi yani. Akrabaları da gelirdi. İbrahim Arvas bey damadı (meb’usdu), başka kardeşinin çocukları falan gelirlerdi. Seyyidlerden bazıları da vardı. Meselâ Mehmed Ma’sum efendi’nin oğlu vardı, o zemân çocukdu, her gün ordaydı o da. Ben gitdiğimde, karşıdaki sandalyeler boş duruyordu. Çünki zaten gelen pek yoktu. Zaten polis var. Sandalyede oturmağa beni bırakmadı. Elimi tuttu, gel buraya dedi. Yatağının içine oturtdu beni mübârek. Her gün geleceksin, senin yerin burası dedi. Gece-gündüz, devamlı aynı odada beraber bulunduk. Vefat edene kadar 15 gün hizmet etdim. Yatağına yalnız biz oturduk, bazen bellerine elimi sokturup, ne buluyorsun diye sorarlardı. Ben de, sadece deri ve kemikden başka bir şey yok derdim. Elhamdülillah, dünyâdan bir şey götürmüyoruz derlerdi. Yatak üstünde konuşurduk. Beni imtihan bile etti. Vefatına iki gün kala, yatağın içinde oturuyorum, o gün de pazardı. Bu gün ne dedi, günlerden? Pazar efendim dedim. “Pazar Arabca mı, Farsça mı?” dedi. Yatakta beni imtihan ediyor. Ben de, efendim Arabca dedim. Ooo, olmaz, Farisidir dedi. Bilemedim orada. İmtihanı kazanamadık.
-devamı var-