-HAYATINDAN KESİTLER-
Hüseyin Hilmi Işık efendi’nin rahmetullahi teala aleyh, sohbetlerinden bazı bölümler:
-77-
Ferruh’a sorduk; Bir kimse yatarken kitâb okuyor, okudukdan sonra bir yere koyuyor. Nemâza kalkacağı için sâati kuruyor, seccadeyi, havluyu hâzırlıyor, ne olur, ne olmaz diye tabancasını da hâzırlıyor. Gece gürültüyle uyanıyor, bakıyor ki hırsız gelmiş. Hırsıza karşı bu hâzırlıklarından hangisine, kitabamı, seccadeyemi, havluyamı müracaat edecek? Ferruh dedi ki: “Elbette tabancaya müracaat edecek dedeciğim.” Bakın, üç yaşında küçücük bir çocuk dahî bunu ayırabiliyor. Doğru söyledi. Yalnız, bu maddi silahdır, te’siri kesin değildir, tutukluk yapabilir, hırsız daha atik davranabilir, hırsızın elinde daha güçlüsü olabilir. Ya’nî, te’sir kesin değildir. Öyle silahlar vardır ki tutukluk yapmaz, hedef şaşırmaz, te’siri kesindir. Bu da büyüklerin rûhaniyetleridir. Manevi silahdır bu! Hatırlandığı anda orada hazır bulunur. An bile değil, başka kelime olmadığı için an deniyor. Te’siri kat’îdir. Yalnız, büyüklerin rûhlarından istifade edebilmek için bazı şartlar vardır. Birincisi tanımak ve bilmektir. Bu tanımak, şeklen değil, (falan yerde bir zât varmış) da değil. Büyük olduğunu, Mürşid-i kâmil olduğunu bilecek. İkinci şart inanmaktır. Bu, geniş ma’nâlı bir inanmaktır. O kişinin büyüklüğüne inanacak, hatırladığı anda geleceğine, işiteceğine, yardım edeceğine inanacak. Acaba derse olmaz! Üçüncü şart sevmektir, bağlantı kurmaktır. Bu da başlı başına zâten tesavvuf demektir. Sevmek, yolunda gitmekle olur, lafla sevmek olmaz. Allahü teâlâ, Mürşid-i kâmillere bir anda çeşidli yerlere gidebilecek gücü vermişdir. Melekler de, bir anda çeşidli yerlere gider. O büyüklerin rûhları meleklerden daha üstündür. Mürşid-i kâmil; her hareketinde islamiyete uyan, her an Allahü teâlâyı hatırlayan kişidir. Mürşid-i kâmil odur ki; İki talebesinden biri şarkda, biri garbda olsa, ikisine de aynı anda emr-i Hak vâki olsa, ikisinin de imdadına yetişip îmânla vefat etmelerini temin eden kişidir. Nasıl ki, Azrail aleyhisselâm aynı anda rûhlarını alıyor; Allahü teâlâ Mürşid-i kâmillerin rûhuna da bir anda çeşidli yerlerde bulunma kuvvetini vermişdir.
-77-
Ferruh’a sorduk; Bir kimse yatarken kitâb okuyor, okudukdan sonra bir yere koyuyor. Nemâza kalkacağı için sâati kuruyor, seccadeyi, havluyu hâzırlıyor, ne olur, ne olmaz diye tabancasını da hâzırlıyor. Gece gürültüyle uyanıyor, bakıyor ki hırsız gelmiş. Hırsıza karşı bu hâzırlıklarından hangisine, kitabamı, seccadeyemi, havluyamı müracaat edecek? Ferruh dedi ki: “Elbette tabancaya müracaat edecek dedeciğim.” Bakın, üç yaşında küçücük bir çocuk dahî bunu ayırabiliyor. Doğru söyledi. Yalnız, bu maddi silahdır, te’siri kesin değildir, tutukluk yapabilir, hırsız daha atik davranabilir, hırsızın elinde daha güçlüsü olabilir. Ya’nî, te’sir kesin değildir. Öyle silahlar vardır ki tutukluk yapmaz, hedef şaşırmaz, te’siri kesindir. Bu da büyüklerin rûhaniyetleridir. Manevi silahdır bu! Hatırlandığı anda orada hazır bulunur. An bile değil, başka kelime olmadığı için an deniyor. Te’siri kat’îdir. Yalnız, büyüklerin rûhlarından istifade edebilmek için bazı şartlar vardır. Birincisi tanımak ve bilmektir. Bu tanımak, şeklen değil, (falan yerde bir zât varmış) da değil. Büyük olduğunu, Mürşid-i kâmil olduğunu bilecek. İkinci şart inanmaktır. Bu, geniş ma’nâlı bir inanmaktır. O kişinin büyüklüğüne inanacak, hatırladığı anda geleceğine, işiteceğine, yardım edeceğine inanacak. Acaba derse olmaz! Üçüncü şart sevmektir, bağlantı kurmaktır. Bu da başlı başına zâten tesavvuf demektir. Sevmek, yolunda gitmekle olur, lafla sevmek olmaz. Allahü teâlâ, Mürşid-i kâmillere bir anda çeşidli yerlere gidebilecek gücü vermişdir. Melekler de, bir anda çeşidli yerlere gider. O büyüklerin rûhları meleklerden daha üstündür. Mürşid-i kâmil; her hareketinde islamiyete uyan, her an Allahü teâlâyı hatırlayan kişidir. Mürşid-i kâmil odur ki; İki talebesinden biri şarkda, biri garbda olsa, ikisine de aynı anda emr-i Hak vâki olsa, ikisinin de imdadına yetişip îmânla vefat etmelerini temin eden kişidir. Nasıl ki, Azrail aleyhisselâm aynı anda rûhlarını alıyor; Allahü teâlâ Mürşid-i kâmillerin rûhuna da bir anda çeşidli yerlerde bulunma kuvvetini vermişdir.
-devamı var-