-HAYATINDAN KESİTLER-
Hüseyin Hilmi Işık efendi’nin rahmetullahi teala aleyh, sohbetlerinden bazı bölümler:
-260-
Daha sonra bir gün dersden çıkınca Bayezid câmi’ine nemâz kılmağa girdim. Nemâzımı kılınca, sahaflar kapısının yakınında bir hoca va’z ediyordu. Sonradan öğrendim adına “demir hafız” diyorlarmış. Üç-beş kişi dinliyordu. Onlar da, hep yaşlılardı ve uyukluyorlardı. Ben de biraz dinledim, fakat hepsi bildiğim şeylerdi. Küçük, bir formalık bir kitâbdan âmentüyü (imanın şartlarını) anlatıyordu. Hep bildiğim şeyler olduğundan sıkıldım. Fakat hocaya saygısızlık olmasın diye, ayıp olmasın diye kalkıp gidemedim. Biraz sonra, dersimiz burada bitdi dedi. Bu kitâbları satıyorum dedi. Aynı kitâbların devamı vardı önünde. Hepsi bildiğim şeylerdi fakat hocaya yardım olsun diye birini alayım diyerek, kaç kuruş olduğunu sordum. Yirmibeş kuruş dedi. O zamân bir gazete 1 kuruş idi. Kitâbın değeride ancak o kadar eder. Hadi çok fakir olup muhtaç olsun da 5 kuruş desin, buna 25 kuruş çok, vay insafsız vay diyerek kapıya doğru yürümeye başladım. Bir de bakdım, Bayezid meydanına bakan kapının tarafındaki demir parmaklıklı bölümde bir başka hoca efendi va’z ediyor. Çok kalabalık bir cemâ’at onu dinliyordu. Câminin ortasına kadar cemâ’at doluydu. Oraya doğru yürüdüm, parmaklıkların arkasında nur yüzlü bir hoca efendi, bir kitabdan birşeyler anlatıyordu. Hoca efendinin karşısından gidersem edebsizlik olur diye düşündüm. Hoca efendinin karşısından gitmeye utandım. Evimden de öyle terbiye almışdım. Arkadan dolaşıp, demir parmaklıkların yanına geldim.
-260-
Daha sonra bir gün dersden çıkınca Bayezid câmi’ine nemâz kılmağa girdim. Nemâzımı kılınca, sahaflar kapısının yakınında bir hoca va’z ediyordu. Sonradan öğrendim adına “demir hafız” diyorlarmış. Üç-beş kişi dinliyordu. Onlar da, hep yaşlılardı ve uyukluyorlardı. Ben de biraz dinledim, fakat hepsi bildiğim şeylerdi. Küçük, bir formalık bir kitâbdan âmentüyü (imanın şartlarını) anlatıyordu. Hep bildiğim şeyler olduğundan sıkıldım. Fakat hocaya saygısızlık olmasın diye, ayıp olmasın diye kalkıp gidemedim. Biraz sonra, dersimiz burada bitdi dedi. Bu kitâbları satıyorum dedi. Aynı kitâbların devamı vardı önünde. Hepsi bildiğim şeylerdi fakat hocaya yardım olsun diye birini alayım diyerek, kaç kuruş olduğunu sordum. Yirmibeş kuruş dedi. O zamân bir gazete 1 kuruş idi. Kitâbın değeride ancak o kadar eder. Hadi çok fakir olup muhtaç olsun da 5 kuruş desin, buna 25 kuruş çok, vay insafsız vay diyerek kapıya doğru yürümeye başladım. Bir de bakdım, Bayezid meydanına bakan kapının tarafındaki demir parmaklıklı bölümde bir başka hoca efendi va’z ediyor. Çok kalabalık bir cemâ’at onu dinliyordu. Câminin ortasına kadar cemâ’at doluydu. Oraya doğru yürüdüm, parmaklıkların arkasında nur yüzlü bir hoca efendi, bir kitabdan birşeyler anlatıyordu. Hoca efendinin karşısından gidersem edebsizlik olur diye düşündüm. Hoca efendinin karşısından gitmeye utandım. Evimden de öyle terbiye almışdım. Arkadan dolaşıp, demir parmaklıkların yanına geldim.
-devamı var-