Seyyid Tâhâ, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin onbirinci torunudur. Ya’nî Peygamberimizin soyundan olup, seyyiddir. Hâlid-i Bağdâdînin talebelerinin büyüklerindendir. Rûh bilgilerinin mütehassısıdır. Mevlânâ Hâlidin halîfesi olan seyyid Abdüllahın kardeşi molla Ahmedin oğludur. Seyyid Abdüllah, ma’kûl ve menkûl ilmlerde mâhir idi. 1229 da Bağdâda gelerek, tesavvufda da kemâle erdi. Seyyid Tâhâ, Nehri kasabasında ders vermeğe me’mûr edildi. 1269 [m. 1853] senesinde orada vefât etdi. Bütün hocaları gibi, islâmın güzel ahlâkını yaymış, siyâsete karışmamış, müslümânları hükûmete hizmet, kanûnlara itâat etmeğe ve herkese iyilik yapmağa teşvîk eylemişdir. Hâl tercemesi, Hakîkat Kitâbevinin İstanbulda neşr etdiği (Theproof of prophethood) kitâbında ingilizce olarak yazılıdır. Oğlu, seyyid Ubeydüllah, Mekkede vefât etdi. Bunun dört oğlundan seyyid Abdülkâdir efendi İstanbulda a’yân [Senato] başkanı idi. 1344 [m. 1926] de Diyâr-ı Bekrde oğlu seyyid Muhammed ile birlikde şehîd oldu. Seyyid Muhammedin iki oğlundan seyyid Mûsâ, 1391 [m. 1971] de Şâh Rızâ Pehlevînin izni ve yardımı ile, Îrânın Rıdâiyye şehrinde Ehl-i sünnet bilgilerini ve tesavvuf ma’rifetlerini neşr etmekde idi. İkinci oğlu Ahmed Hıdır beğ Amerikada yüksek mühendislik tahsîli yapdı. Seyyid Ubeydüllah efendinin ikinci oğlu Muhammed Sıddîk efendi, Şemdinanda Katûne köyünde medfûndur. Bunun dört oğlu Râşid, Tâhâ, Şemseddîn ve Müslihüddîndir. Abdülkâdir efendinin ikinci oğlu Abdüllah efendi Rıdâiyyede neşr-i ilm ederken [m. 1969] da vefât etdi. Dize kasabasındadır. İki oğlundan Abdülkâdir efendi Rıdâiyyededir. Büyük oğlu Abdül’azîz efendi Bağdâddadır. Seyyid Tâhânın babası Ahmed ve dedesi Seyyid Sâlih ve bunun babası Seyyid İbrâhîm, Nehridedirler.
Osmanlılar zamanında Anadolu’da yaşayan evliyânın en büyüklerinden. İnsanları Hakka davet eden, onlara doğru yolu gösterip hakîkî saadete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin otuzbirincisidir. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin onbirinci torunudur. Rabbanî ilimlerin hazinesidir. Lakabı; Şihâbüddîn, İmâdüddîn ve Kutb-ül-irşâd vel-medâr’dır.
Seyyid Tâhâ “kuddise sirruh”, çocukluğundan itibâren büyük bir istidâd, vekar ve heybet sahibi idi. Onu her gören ilerde pek büyük bir zât olacağını söylerdi. Küçük yaşta Kur’ân-ı kerîmi hatmetti ve ezberledi. Sonra ilim tahsiline başladı. Süleymâniye, Kerkük, Irak, Erbîl, Bağdat gibi ilim merkezlerine giderek şöhretli âlimlerden; tefsîr, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimleri, zamanın fen ve edebiyat bilgilerini öğrendi.
Seyyid Tâhâ, daha ilim talebesi iken, birgün Bağdat’a yakın bir yerde, çok küçük bir akarsudan abdest alıyordu. Arkadaşları; “Bu su çok azdır, bununla abdest olmaz” deyince; “Bu, mâ-i câridir, yanî akar sudur. Dînimizde bununla abdeste izin vardır. Siz ilim talebesisiniz, bunları bilirsiniz. Sonra bu suda balık bile yaşar” buyurdu ve elini orada biriken su birikintisine sokup çıkardı. Arkadaşlarına uzatarak; “Bakın bu suda kocaman balıklar yaşamaktadır” deyip elindeki balığı gösterdi. Bu büyük kerâmeti gören arkadaşları; “Bundan sonra sen ne yaparsan yap, bir daha sana i’tirâz etmiyeceğiz” dediler.
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi