Abdüllah-i Dehlevî, Delhi’de Allah adamlarının sohbetlerinde bulunmaya gayret etti. Evliyânın büyüklerinden Hâce Zübeyr, onun halîfelerinden Ziyâullah ve Abdüladl, Hâce Nâsırüddîn’in oğlu Hâce Mîr Dürer, Mevlânâ Fahreddîn, Fahr-i Cihân-ı Çeştî Dehlevî, Hâce Nânû, Hâce Gulâm-ı Çeştî gibi büyük zâtların sohbetleriyle şereflendi. Yirmiiki yaşına kadar onlardan tefsîr, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimleri öğrendi. Tasavvuf yolunda yetişip büyük bir velî olmak için çalıştı. Yirmiiki yaşından sonra, zamanın bir tanesi, dünyânın en büyük âlim ve evliyâsı, insanları hakka davet eden, Resûlullah efendimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) gelen feyz ve bereketleri alıp başkalarına aktarabilen, velîler zincirinin halkalarından Mazher-i Cân-ı Cânân “kuddise sirruh” hazretleriyle karşılaştı.
Seyyid Mazher-i Cân-ı Cânân’ın kendisini talebeliğe kabul buyurması için yalvardı. O da; “Evlâdım! Bizim yolumuz, tuzsuz taş yalamak gibidir. Bunun için sen kendine, zevk ve şevk ile dolu olan yerler bul” buyurdu. Onun büyüklüğünü anlayan Abdullah-ı Dehlevî ise; “Ben de tuzsuz taş yalamayı arzu ediyordum. Bunu hepsinden çok seviyorum. Ne olur bu fakîri kabul buyurunuz” dedi. Mazher-i Cân-ı Cânân “Peki” buyurup kabul etti. Önce zâhirî ilimleri öğretti. Zamanın fen ilimlerinde yetiştirdi. Sonra da tasavvufta yetiştirmeye başladı. Nakşibendiyye yolunun edeblerini öğretti. Onbeş sene Mazhar-ı Cân-ı Cânân’ın şerefli sohbetinde bulundu. Huzûrunda nihâyete kavuşunca, ya’nî evliyâlık mertebelerinin sonuna ulaşınca, kendisine Nakşibendiyye, Kâdiriyye, Çeştiyye, Sühreverdiyye ve Kübreviyyede irşâd için icâzet verdi. Abdüllah-i Dehlevî anlattı ki: “Hocam tasavvufta yetişmem için Kadirî yolunu öğrettikten sonra Nakşibendî Müceddidî yolunu anlattı ve iyice öğrenmemi sağladı. Onbeş sene Allahü teâlâyı zikr ve onun yarattıkları hakkında tefekkür edip, murâkabe ettim. Nefsimin isteklerini yapmayıp, istemediklerini yaparak nefsimi terbiye ettim. Sonra bu âcize mutlak icâzet (diploma) verip, halîfesi yapmakla şereflendirdi.
Abdüllah-i Dehlevî “kuddise sirruh” hazretleri, hocasının vefatından sonra talebe okutmağa başladı.Âlim ve sâlihlerden yüzlerce kimse, uzak yolculuklara katlanarak Abdüllah-i Dehlevî hazretlerinin huzûruna koştular. Onun hizmetiyle şereflenip, kalblere devâ olan sohbetlerine kavuştular. Teveccühleri bereketiyle yüksek makamlar sâhibi oldular. Resûlullah efendimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) itibâren gelen nübüvvet yolunun feyzlerine mazhar oldular. Bunların en başta geleni, Bağdat’tan gelen Mevlânâ Hâlid “kuddise sirruh” hazretleridir.
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi