Muhammed Bâkî-billah’ın “kuddise sirruh” büyüklük hâli daha çocukluk zamanlarında simâsından belli olurdu. Yüksek bir zât olacağının işâretleri ve büyük fâidelere sebep olacağının alâmetleri, işlerinden, çalışmalarından ve gayretinden anlaşılırdı. Daha çocukluk zamanlarında, bazen bütün gün odanın bir köşesinde başını önüne eğip sessizce oturur, tefekküre dalardı. Gençliğinde, ilim tahsîli için Kabil’den Semerkand’a gidip, zâhirî ve aklî ilimleri, zamânının en büyük âlimlerinden olan Mevlânâ Sâdık-ı Hulvânî’den öğrendi. Yüksek yaradılışı ve kabiliyeti ile kısa zamanda, hocasının talebeleri arasında en yüksek seviyeye ulaştı.
Zâhirî ilimleri öğrenip bitirmeden tasavvufa yönelip, bâtını ilimleri öğrenmek için, bu yolun büyük âlimlerinin sohbetlerine ve derslerine gitti. Yaratılışındaki zekâsının ve kabiliyetinin üstünlüğü ile, ilimlerde yüksek bir dereceye ulaştı.
Muhammed Bâkî-billah’in “kuddise sirruh” zâhirî ilimlerde hocası olan Mevlânâ Sâdık-ı Hulvânî’nin talebelerinden fazîletli bir zât, Muhammed Hâşimî Keşmî’ye şöyle anlatmıştır: “Hâce Muhammed Bâkî-billah, zâhirî ilmi bırakıp tasavvufa rağbet ettiğini işittiğimizde, biz hep birden dedik ki: “Bu gençte öyle bir fıtrat ve öyle bir himmet, gayret gördük ki, imkânı yok bir işe başlasın da onu bitirmesin. Başladığı işi mutlaka bitirir.” Nihâyet düşündüğümüz gibi her ne kadar zâhirî ilimleri bırakmışsa da, bu ilimlerde kemâle ulaşmıştır.” Muhammed Bâkî-billah’ın “kuddise sirruh”i, zâhirî ilimleri tahsîl ettiği gençlik yıllarında, Nakşibendiyye yoluna karşı büyük bir muhabbeti vardı. Kendisini bu yolda yetiştirecek bir büyüğü arıyor, onun derslerinden ve sohbetlerinden feyz almak, faydalanmak istiyordu. Bu büyüklerin bulunduğu Mâverâünnehr’e giderek bir çoğu ile görüşüp tanıştı. Sohbetlerinde bulunarak feyz aldı.
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi