ÜMİT KALMADI BENDE
Hazret-i Ömer der ki: “Tebük”e gidilirken,
Yardım talep eyledi, Resûl her sahâbîden.
Şöyle buyurdular ki o zaman cümle halka:
(Herkes, iktidârınca getirsin bir sadaka!)
Resûlullah, eshâbtan edince yardım talep,
Seferber oldu buna, sahâbe-i kirâm hep.
Getirdi bâzı şeyler, herkes gücüne göre.
Kimisi “altın gümüş”, kimi de verdi “deve”.
O zamanlar tesadüf, malım da çoktu benim.
Yarısını getirip, Resûl’e teslim ettim.
Bana suâl etti ki Resûlullah o ara:
(Ne bıraktın yâ Ömer, evinde olanlara?)
Dedim: (Yâ Resûlallah, bu kadar da evde var.)
Ben böyle söyleyince, bir şey buyurmadılar.
Az sonra “Ebû Bekir”, teşrîf etti oraya.
Getirdiği malları, yığıverdi ortaya.
Resûlullah, ona da sordu ki şöyle yine:
(Peki yâ Ebâ Bekir, ne bıraktın evine?)
Dedi ki: (Neyim varsa, alıp geldim hepsini.
Koydum eve Allah ve Resûl’ün sevgisini.)
Yâni sevgi var iken Allah ve Resûlüne,
Îtibâr edilir mi, dünyâ mâl-ü mülküne?
O Server buyurdu ki, ikimize bakarak:
(Cevâbınız kadardır, aranızda olan fark.)
O günden îtibâren, iyi anladım ki ben,
Hiçbir şeyde, ben onu, geçemem hakîkaten.
Zîrâ yalnız bu işte, onu geçebilirdim.
O da böyle olunca, kalmadı hiç ümîdim.
Hazret-i Ömer der ki: “Bedir”e vâsıl olduk.
Üçyüzsekiz sahâbî, savaş için saf tuttuk.
“Bin”e yakın kâfiri görünce Resûl o gün,
Secdeye kapanarak, duâ etti çok üzgün.
Dedi ki: (Vâdettiğin zaferi eyle ihsân!
Şu mağrûr kâfirleri, eyle mahv-u perîşân!)
Sıddîk, başı ucunda işitip bu duâyı.
Çok tesellî eyledi, Resûl-i müctebâ’yı.
Dedi: (Yâ Resûlallah, kendini yorma fazla.
Korur elbet dînini, düşmandan Hak teâlâ.
Üzülme, O, vâdinde duracaktır muhakkak.
Sana zafer verecek bu cenkte cenâb-ı Hak.)
Sıddîk’ın tesellîsi bitmemişti ki daha,
Cibrîl, “beşbin melek”le, geldi Resûlullaha.
Dedi ki: (Ebû Bekr’in, bu sözü üzerine,
Gönderdi Hak teâlâ bizi senin emrine.
Üzülme, müsterîh ol, silâhlıyız hepimiz.
Bu dîni, kâfirlerden korumaya kâfîyiz.)