AYRILIK KOKUSU GELİYOR
Ebû Bekr-i Havrânî, âlim ve velî bir zât.
Gördüğü bir rüyâyı, anlatır kendi bizzât.
Der ki: (Resûlullahı, rüyâda gördüm gece.
Sevinip, kendisine arz eyledim şöylece.
Dedim: (Yâ Resûlallah, iyi ki gördüm sizi.
Rehber olup, hak yola sevkedin bendenizi.)
Peygamber Efendimiz, buyurdu ki cevâben:
(Senin Peygamberinim bu dünyâda ama ben.
Ebû Bekr-i Sıddîk’a, git ve rehber bil onu.
Ondan öğren tamâmen büyüklerin yolunu.)
Hazret-i Ebû Bekr’e, eyleyip bir işâret,
Buyurdu ki: (Sen bunu, doğru yola irşâd et.)
Kalktım ve edeb ile, yaklaştım huzûruna.
Büyüklerin yolunu, îzâh etti o bana.
Sığadı bedenimi mübârek elleriyle.
Tam sıhhate kavuştum, onun bereketiyle.
Zîrâ vardı sırtımda, “çıban” ve “sivilce“ler.
Ondan sonra kalmadı, bunlardan bende eser.
Uykudan uyanınca, sabahleyin erkenden,
Gördüm ki, çıbanlarım kaybolmuş hakîkaten.
Ve çok iyi bildim ki, Hazret-i “Ebû Bekir“,
Bize, maddî mânevî, feyiz ve berekettir.)
Arafat dağındayken, yine Server-i âlem,
“Kusvâ” nâm devesinin üzerinde idi hem.
Geldi Cibrîl-i emîn, o anda yeryüzüne,
Bir vahiy getirmişti, Allahın Resûlü’ne.
Bir âyet gelmişti ki, sûre-i Mâide’den,
Mânâ-yı şerîfesi, şöyle idi meâlen.
Buyuruldu ki: (Bugün, ikmâl ettim dînimi.
Tamâmladım size hem, verdiğim nîmetimi.)
Cümle Eshâb-ı kirâm, sevindi bu habere.
Lâkin bir hüzün geldi, Hazret-i Ebû Bekr’e.
Eshâb suâl etti ki, ona: (Yâ Ebâ Bekir!
Görürüz ki ağlarsın, acabâ sebep nedir?
Nîmetler tamâmlandı ve din geldi kemâle.
Sevinmek gerekirken, ağlanır mı bu hâle?)
Buyurdu ki: (Nîmetler tamâmlandı ve lâkin,
Bir de zevâli vardır, elbette her kemâlin.
Evet, din olgunlaştı, kemâle geldi, fakat,
“Ayrılık kokuları“, geliyor bana, heyhât!
Sultân, bir binâ için gönderse mîmârını.
O da, temeli atıp, örse duvarlarını.
Sonra kursa çatıyı, kapılar, pencereler.
Binâ tamâm olunca, onu geri çekerler.
Resûl-i ekrem dahî, tamâmladı bu dîni.
Gönderdi Hak teâlâ, ona bu âyetini.)
Deve üzerindeydi, bu vahiy geldiği an.
Yere çöktü devesi, vahyin ağırlığından.