İmam-ı Şâfiî hazretleri “rahmetullahi aleyh” henüz dört yaşındadır. Zamanın kadısı, ona ders vermektedir. Tam o sırada iki öfkeli adam bir garibi sürükler, kadı efendinin önüne yıkarlar. Davacılardan biri anlatmaya başlar: “Efendim biz üç arkadaştık. Bir yerden iyi bir para bulduk. Fakat birbirimize itimadımız yoktu. Paramızı, hepimizin güveneceği birine ‘yani buna’ emanet ettik ve “üçümüz birlikte gelmedikçe vermeyeceksin” diye tembihledik. Ama o bize hıyanet etti”
Kadı, adama bakar: “Doğru mu söylüyor bunlar?” der. Adam: “Evet bunlar dün akşam bana bir kese para bıraktılar ve “Üçümüz birlikte gelmedikçe hiçbirimize verme” dediler. Ancak henüz 50 adım bile gitmeden içlerinden biri geri geldi ve altınları istedi. Uzaktan “Bakın veriyorum” diye bağırdım, bu ikisi de kafa sallayıp “Tamam” dediler” Kadı bu defa diğerlerine döner: “Peki buna ne diyeceksiniz?” “Keseyi emanet edip giderken, parayı alıp kaçan arkadaşımız aniden durdu. “Bütün paramızı emanetçiye bıraktık ama bu akşam ne yiyeceğiz?” dedi. Biz de “yiyecek alacak kadar bir şeyler almasına” izin verdik. O da bütün keseyi alıp kaçtı. Madem ki “üçümüz birlikte gelmedikçe verme” dedik, o da bunu kabul etti, o halde parayı ödesin” dediler.
İşte tam o sırada küçük Şâfiî söz alır ve adama: “Kendini niye üzüyorsun ki? Madem üç kişiydiler ve içlerinden biri parayı alıp kaçtı. Onlara de ki: “Kese bende. Fakat üçünüz birlikte gelin, vereyim” Böylece kadı efendinin içinden çıkamadığı meseleyi İmam-ı Şâfiî hazretleri “rahmetullahi aleyh” henüz dört yaşında iken halletti.