Mevlânâ Celâleddîn-i rûmînin (Mesnevî) kitâbı bütün yabancı dillere çevrilmişdir. Burada diyor ki,
Rum imperatorunun gönderdiği sefîri, Medîneye gelince, halîfenin serâyını sorar. Bir kulübeyi gösterirler. Oraya gidince, halîfeyi bağçede, kuru toprak üstünde, bir taş parçasını yasdık yapmış yatıyor görür. Hazret-i Ömer Fârûk “radıyallahü teâlâ anh” uyanıp ilk bakışının dehşet ve şiddetinden sefîr titremeğe başlamışdır. Kendine gelip, konuşup, halîfeden ayrılırken, halîfenin muhterem zevcesi, bir yerden onsekiz dirhem gümüş para ödünç alıp, yapdığı bir hediyyeyi kendi tarafından sefîre verip imperatorun zevcesine göndermiş, imperatorun zevcesi buna karşılık, kıymetli ve mücevherlerle süslü hediyye göndermiş. Her işinde hak yoldan ayrılmayan halîfe, gelen bu hediyyeden yalnız onsekiz dirhem gümüş değerindeki parçasını zevcesine ayırıp, geri kalanını beyt-ül-mâla göndermişdir.