Şems-i Tebrizî hazretleri “kuddise sirruh” yaya olarak Şam’dan Konya’ya doğru yola çıkar. Yolda aç, susuz kalır. Gece olur, yatacak yer de bulamaz. Ne yaparım diye düşünürken, aklına mescidde gecelemek gelir. Yatsıdan sonra duayı biraz uzatır, herkes evine gidince yatar, uyurum diye düşünür. Namaz biter, herkes gider, müezzinle baş başa kalırlar. Şems hazretleri, ibadetini uzatır. Buna canı sıkılan müezzin, biraz hava almak için dışarı çıkınca, o da bir kenarda yatar. İbadeti herhalde bitmiştir diye müezzin içeri girince, onun bir kenarda uyuduğunu görür. Hemen yanına gidip bağırmaya başlar. Olmayınca da tekmelemekle tehdit eder. Şems hazretleri ne kadar yalvarırsa da, razı olmaz ve yaka paça dışarı çıkarır.
Şems hazretleri beş on adım uzaklaşmadan arkada bir gürültü kopar. Müezzin, sanki birisi boğazını sıkıyormuşçasına, nefes alamaz bir şekilde kıvranır. O sırada imam gelince, müezzin son bir gayretle Şems hazretlerini gösterir. İmam durumu anlar ve Şems hazretlerine yetişip, (Efendim, arkadaş bir hata etti, özür diliyor, lütfen affedin de bu durumdan kurtulsun. Bakın ölmek üzere) diye yalvarmaya başlar. Bunun üzerine Şems hazretleri, (İş benden çıktı, bu insan büyükleri üzdü, benim yapabileceğim bir şey kalmadı; ama ben sadece imanla ölmesi için dua edebilirim) buyurur. Kıvranmakta olan müezzin, az sonra kelime-i şehadet getirip vefat eder.