İmâm-ı Rabbânî hazretleri (kuddise sirruh) buyurdu ki;
163.mektûb’dan…
Dünya ve âhıret saadetlerine, rahatlıklarına kavuşmak ancak ve yalnız, dünya ve âhıretin efendisi, mahlûkların en üstünü, en kıymetlisi olan Muhammed aleyhisselâma uymakla, onun izinden gitmekle ele geçebilir…
Muhammed aleyhisselâma uymak demek, ahkâm-ı islâmiyyeye yâni islâmiyete uymak ve küfrü ve kâfirliği yok etmeye çalışmaktır. Çünkü islâm ile küfür birbirinin zıddıdır, tersidir. Birinin bulunduğu yerde, öteki bulunamaz, gider. Bu iki zıd şey bir arada bulunamaz. Birisine kıymet vermek, ötekini aşağılamak olur. Kur’an-ı kerimde, Tevbe sûresinin yetmişüçüncü âyetinde meâlen, (Ey yüce Peygamber! Kâfirlere ve münâfıklara karşı cihâd et! Onlara sert davran!) buyuruldu. Hulk-i azîm sahibi olan, çok merhametli olan Peygamberine, [İslâm dînine ve müslümanlara saldıran] kâfirlerle cihâd etmeği, onlara karşı sert davranmağı emrediyor. Bundan anlaşılıyor ki, islâma saldıranlara sert davranmak da, hulk-ı azîmdir. İslâma izzet vermek, kıymetini arttırmak için, küfrü ve kâfirleri yâni İslâm dînine ve müslümanlara saldıranları kötülemek, onları aşağı tutmak lâzımdır. Böyle kâfirlere kıymet vermek, onları yüksek tutmak, İslâmiyeti ve müslümanları kötülemek, aşağılamak olur. Kâfirlere kıymet vermek demek, onları üstün tutmak, karşılarında eğilmek olmakla berâber, onlarla birlikte bulunmak, konuşmak, görüşmek de, onlara kıymet vermek olur.