İLM-İ AHLÂK VE
İSLÂMİYYETDE AHLÂK TERBİYESİ
12
DÖRDÜNCÜ BÂB
Güzel ahlâka benziyen kötü ahlâkı ve bunların iyi huylardan nasıl ayrılacağını bildireceğiz.
Çok kimse, hâlis altını, pirinc denilen sarı ma’denden ayıramaz. Mâvi boncuğu mücevher sanır. Bunun gibi, kötü huyu iyi sanır. Bunun için ahlâk ilmini iyi öğrenmek, işlerdeki saklı aybları, kusûrları görebilmek, iyiyi kötüden ayırmakda usta olmak lâzımdır.
1 – Hikmete benzeyen kötü ahlâkı bildirelim: Akl ölçülerinden, fen bilgilerinden veyâ tesavvuf ma’rifetlerinden birkaçını ağızlardan kaparak veyâ gazeteden, mecmû’a ve radyodan duyarak, bunları ötede beride söyliyen, münâkaşalara karışan kimseleri, akllı, bilgili, fen adamı, mütehassıs ve mürşid zan edenler az değildir. Hâlbuki bu kimse, söylediği mes’elelerden birinin çözümünü, ma’rifetlerden hiçbirinin ma’nâsını bilmez. Bunun âlimlere, mürşidlere ve fen adamlarına benzemesi, papağanın insan gibi konuşmasından fazla değildir. Çünki, hikmet denilen huy, insanın kafasında, rûhunda olur. Eserleri, nûrları, his organları ile duyulmaz. Birçok ilerici denilen kimseler vardır ki, hikmetden ve kıymetden haberleri yokdur. Bilgisiz ve kötü huyludurlar. İlm ve ahlâk ile bir münâsebetleri de yokdur. Ağızlarından iyi huylu bir söz çıkmaz. Fekat arkalarında şık elbise taşırlar. Mevkı’ sâhiblerinin karşılarında eğilmesini iyi bilirler. Balolarda, kokteyl partilerinde dansa giderler. İçki masalarında hizmet ederler. Bir şef veyâ meclis a’zâsı, yâhud müşâvir adı ile ortaya çıkarlar.
2 – İffete benziyen kötü huy da vardır: Kötü iş yapmazlar. Şehvetlerinin arkasında koşmazlar. Ağır başlı, fazîletli, ilm ve güzel ahlâk sâhibi görünürler. Dillerde medh olunur, her yerde hürmet gösterilir. Mâlı çok olanlar arasında ve mevkı’ sâhibleri yanında sözleri kırılmaz. Kendilerine gelen hediyyelerin ardı kesilmez. Adak, zekât paraları önlerine yığılır. Farz ve sünnetleri yapmakda gevşekdirler. Başkalarının yanında, nâfile ibâdetleri yapmakdan, bedenleri za’îf olmuşdur. Nefs-i emmâreleri ise, pek kuvvetlenmişdir. İnsanlar arasında emîn, Allah nazarında hâindirler. Sahte tarîkatcılar ve dünyâya düşkün din adamları böyledir.
Ba’zı köylüler, şehrdeki yemekleri yimez. Ba’zıları da, parasına kıyamayıp kıymetli gıda almaz. Bunları gören, kendilerini derviş sanır. Kanâ’at ve iffet sâhibi görünürler. Bunlar, kanâ’atsız ve iffetsizdir. Yapdıkları, hep gösterişdir, yalandır, riyâdır.
– devamı var –