KİBR – 13
Süâl: (Kâfire ve bid’at sâhibine nehy-i münker yapmak, nasîhat vermek lâzımdır. Kendini bunlardan aşağı gören kimse, onlara nasıl nasîhat verebilir? Bundan başka, âdet-i ilâhiyye şöyledir ki, insan nasıl yaşadı ise, öyle can verir. Bunun aksi olmuş ise de, nâdirdir. Hem de, Allahü teâlâ, mü’minleri medh etmekde, îmânsızlardan üstün olduklarını bildirmekdedir) denirse, buna (cevâb) olarak deriz ki, onları sevmemek lâzım olması, Allahü teâlâ (Sevmeyiniz!) dediği içindir. Onlardan dahâ üstün olduğumuz için değildir. Sultân, küçük oğlunu, hizmetçisi ile bir yere gönderirken, çocuk kabâhat yaparsa, darılmasını, hattâ dövmesini emr eder. Bu da, çocuk kabâhat yapınca, onu döver. Fekat döverken, kendisinin çocukdan dahâ kıymetli olmadığını bilmekdedir. Ona tekebbür edemez. Mü’minin kâfiri sevmemesi, buna benzemekdedir. Allahü teâlâ mü’minlerin, kendilerinin değil, îmânlarının üstün olduğunu bildirdi. Îmân kimde bulunursa, o üstün olur. Sonsuz üstünlük, son nefesde belli olur.
İbâdetin kıymetli olması da, şartlara bağlıdır. Müslimân, (mâlâ-ya’nî) ile, ya’nî fâidesiz şeyler ile vakt geçirmez. Hazret-i Ebû Bekr buyurdu ki, biz, bir harâma düşmek korkusundan dolayı, yetmiş halâli işlemekden sakınırdık. Bunun için, kimse ibâdetine güvenmemelidir. Çok ibâdet yapdığı için tekebbür etmemelidir. İbâdetin kabûl olması için, niyyetin hâlis olması, ya’nî yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapılması lâzımdır. Bu ihlâsı elde etmek kolay değildir. Nefsi temizlemek takvâ ile olur. Takvâ, harâmlardan sakınmak demekdir. Nefsi temizlenmeyen kimsenin ibâdetlerini ihlâs ile yapması çok güçdür.
– devamı var –