(Berîka) kitâbının üçyüzonuncu sahîfesinde diyor ki, (Buhârî)de ve (Müslim)deki hadîs-i şerîfde, (İnsanların en hayrlısı, benim asrımda bulunan müslimânlardır. Ya’nî Eshâb-ı kirâmdır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir. Ya’nî Tâbi’îndir. Onlardan sonra da en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir. Onlardan sonra gelenlerde, yalan yayılır. Bunların sözlerine ve işlerine inanmayınız!) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf, vehhâbîlerin (Feth-ul-mecîd) k
(Tenbîh)de ve (Muhtasar-ı tezkire)de yazılı iki hadîs-i şerîfde, (Kıyâmete yakın ilm azalır, cehâlet artar) ve (İlmin azalması, âlimlerin azalması ile olur. Câhil din adamları, kendi görüşleri ile fetvâ vererek fitne çıkarırlar. İnsanları doğru yoldan sapdırırlar) buyurdu. Bu hadîs-i şerîfler, son zemânlarda, câhil, fâsık ve sapık din adamlarının çoğalacaklarını, müslimânları aldatacaklarını haber vermekdedir).
Gençliğinde kelâm ilmine ve ma’rifete çalışıp, pek mâhir oldu. Sonra, imâm-ı Hammâda onsekiz yıl hizmet edip yetişdi. Hammâd vefât edince, onun yerine, müctehid ve müftî oldu. İlmi, üstünlüğü her yere yayıldı. İlmi, fazîleti, zekâsı, anlayışı, zühd ve takvâsı, emâneti, çabuk cevâblı olması, dîne bağlılığı, doğruluğu ve bütün insanlık olgunluklarında, herkesin üstünde idi. Zemânında bulunan ve sonra gelen bütün müctehidler ve başka âlimler, üstün kimseler, hattâ hıristiyanlar, kendisini hep medh etmiş, övmüşdür. İmâm-ı Şâfi’înin (Fıkh bilgisinde, herkes, Ebû Hanîfenin çocuklarıdır) buyurduğu (Hayrât-ül-hisân) ve (Mîzân-ül kübrâ) ve (Mir’ât-i kâinât) ve (Mevdû’ât-ül-ulûm)da yazılıdır. Hâfız Zehebî, (Es-sahîfe fî menâkıb-i Ebî Hanîfe)de ve İbni Hacer-i Mekkî, (Kalâid-ül-ukbân fî-menâkıb-in Nu’mân)da ve Hamevî, (Eşbâh) şerhinin başında ve Muhammed bin Yûsüf, (Sîret-i Şâmî)de ve müftî Mahmûd Pişâvürî, fârisî (Huccet-ül-islâm) kitâbında, imâmı Şâfi’înin (Fıkh âlimi olmak istiyen, Ebû Hanîfenin kitâblarını okusun!) dediği ve bunu imâm-ı Müzenînin haber verdiğini yazmakdadırlar. Bir kerre de (Ebû Hanîfe ile teberrük ediyorum. Hergün, mezârını ziyâret ediyorum. Zor bir durumda kalınca, Onun kabrine gidip, iki rek’at nemâz kılarım. Allahü teâlâya yalvarırım. Dileğimi verir) buyurduğunu, yine bu kitâblar yazmakda ve (İbni Âbidîn) önsözünde ve (Şevâhid-ül-hak) yüzaltmışaltıncı sahîfede bunu îzâh etmekdedir. (Gâliyye)de diyor ki, (İmâm-ı Şâfi’î, Ebû Hanîfenin kabri yanında sabâh nemâzını kılar, Ona hurmeten, kunût okumazdı. Yeryüzünde Ebû Hanîfeden üstün âlim yokdu). İmâm-ı Şâfi’î, İmâm-ı a’zamın ikinci talebesi olan imâm-ı Muhammedin talebesi idi. (Allahü teâlâ, bana ilmi iki kimseden ihsân etdi. Hadîsi, Süfyân bin Uyeyneden, fıkhı, Muhammed Şeybânîden öğrendim) buyurdu. Bir kerre de (Din bilgilerinde ve dünyâ işlerinde, kendisine minnetdâr olduğum bir kişi vardır. O da, imâm-ı Muhammeddir) buyurdu. Yine imâm-ı Şâfi’î buyurdu ki, (İmâm-ı Muhammedden öğrendiklerimle, bir hayvan yükü kitâb yazdım. O olmasaydı, ilmden birşey edinemiyecekdim. İlmde, herkes, Irâk âlimlerinin çocuklarıdır. Irâk âlimleri de, Kûfe âlimlerinin talebesidir. Kûfe âlimleri ise, Ebû Hanîfenin talebesidir). İmâm-ı a’zam, dörtbin kimseden ilm aldı. Hanefî mezhebinde, beşyüzbin din mes’elesi çözülmüş, hepsi cevâblandırılmışdır.
– devamı var –
Tam İlmihal Se’adet-i Ebediyye