Dinimizi, dinini bilen, seven ve kayıran Ehl-i sünnet âlimlerinin ilm-i hâl kitaplarından öğrenmeli, çoluk çocuğa da öğretmelidir. Her Müslümanın birinci vazifesi bu olmalıdır.
Din âlimi olmak için, zamanının fen bilgilerinde bilgi sahibi olmak, Kur’ân-ı kerimi ve mânâlarını, binlerle hadis-i şerifi ve mânâlarını ezberden bilmek, İslâmın yirmi ana ilminde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan seksen ilmi iyi bilmek, dört mezhebin inceliklerine vâkıf olmak, bu ilimlerde ictihâd derecesine yükselmek, tasavvufun en yüksek derecesi olan Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye denilen kemâle yetişmiş olmak lâzımdır. İslâmiyet, böyle olan âlimlerden öğrenilir. İşte bu âlimlerden birisi olan İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Bu dünya âhiretin tarlasıdır. Burada tohum ekmeyip, yaratılışta bulunan, toprak gibi yetiştirici kuvvetini işletmeyenlere, bundan faydalanmayanlara ve amel, ibadet tohumlarını elden kaçıranlara yazıklar olsun! Toprak gibi yetiştirici kuvveti işletmemek, oraya bir şey ekmemekle veya zararlı, zehirli tohum ekmekle olur. Bu ikincisinin zararı, bozukluğu, birincisinden kat kat daha çoktur. Zehirli bozuk tohum ekmek, dîni, din derslerini, dinden haberi olmayanlardan öğrenmek ve din düşmanlarının kitaplarından okumaktır. Çünkü, din cahilleri, nefsine uyar, keyfi peşinde koşar. Dîni, işine geldiği gibi söyler. Karşısındakinin de nefsini azdırır ve kalbini karartır. Çünkü, din cahilleri, din dersi verirken, din kitabı yazarken, İslâmiyete uygun olmayanı uygun olandan ayıramaz. Gençlere neleri ve nasıl anlatmak lâzım geldiğini bilemez. Kendi gibi, talebesini de cahil yetiştirir. Birçok şeyler okuyup ezberlemekle insan din adamı olamaz, din kitabı yazamaz ve din bilgisi veremez.
Bir din âlimi, gençlere din öğreteceği zaman, bunlara önce, İslâm düşmanları ve cahil din adamları tarafından şırınga edilen, yanlış propagandaları, iftiraları anlayıp, anlatıp, onların temiz ve körpe kafalarını bu zehirlerden temizler. Zehirlenen ruhlarını tedavi eder. Sonra, yaşlarına, anlayışlarına göre, İslâmiyeti ve meziyetlerini, faydalarını, emirlerindeki ve yasaklarındaki hikmetleri, incelikleri ve insanlığı saadete ulaştırdığını, onlara yerleştirir. Böylece gençlerin ruh bahçelerinde dertlere deva, ruhlara gıda olan nefis çiçekler yetişir. Böyle bir din âlimini ele geçirmek, en büyük kazançtır.”
Netice olarak dinimizi, dinini bilen, seven ve kayıran Ehl-i sünnet âlimlerinin hazırladığı fıkıh, ilm-i hâl kitaplarından öğrenmeli, çoluk, çocuğa da öğretmelidir. Her Müslümanın birinci vazifesi bu olmalıdır. Zira kendilerine din adamı ismini veren cahil, sapık kimselerin sözlerinden, yazılarından din öğrenmeye kalkışmak, kendini Cehenneme atmaktır.