Farz ibâdetin yanında, nâfile ibâdetin kıymeti yok gibidir. Melun şeytan, müminleri aldatarak, farzları küçük gösteriyor. Kazâları yerine getirtmeyip nâfilelere yol gösteriyor. Zekât verdirtmeyip, sadakaları güzel gösteriyor. Hâlbuki, zekât niyeti ile fakire bir altın vermek, yüzbin altın sadaka vermekten daha sevaptır. Çünkü, zekât vermek farzdır. Zekât niyeti olmadan verilenler ise, nâfile ibâdettir.
Zamanımızın Müslümanları, farzları bırakıp, nâfile ibâdetlere sarılıyorlar. Nâfile ibâdetleri yapmaya, meselâ; mevlit okutmaya, câmi yapmaya, sadaka ve hayrat yapmaya ehemmiyet verip, farzları, meselâ; beş vakit namaz kılmayı, Ramazan-ı şerîf ayında oruç tutmayı, zekât vermeyi, borç ödemeyi, helâlı haramı öğrenmeyi, hafif ve lüzumsuz görüyor. Sadaka ve hayrâtın çoğu, şöhret, hürmet ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Hâlbuki, farzlar yapılırken araya, riyâ, gösteriş karışmaz.
Kâfirlerin, mürtedlerin, bâzı emellerine kavuşmak için, dine uygun işler yapması âhırette fayda vermez. Çünkü onlar, îmân ile şereflenmemişlerdir.
İbâdetlerin en kıymetlisi, farz olanlardır. Bunlardan sonra, Şâfiî’de sünnet namazlar, Hanbelî’de cihat, Hanefî’de ve Mâlikî’de ilim öğrenmek, öğretmek ve cihatdır.
Nâfile ibâdetlerin farzlar yanındaki kıymeti, okyanus yanında bir damla su gibi bile değildir. Farz borcu varken sünnetle uğraşan, borçlu iken alacaklıya hediye veren kimseye benzer.