KÜTÜĞÜN AĞLAMASI
O Server'in mescidi, ilk inşâ edilince,
Hutbe okumak için bir minber yoktu önce.
Peygamber Efendimiz, hutbe okumak için,
Bir "Hurma kütüğü"ne dayanıyordu ilkin.
Bu hurma kütüğünün, "Hannâne" idi adı.
Cansız idi o ama, Resûl'ün âşıkıydı.
Sonra, üç basamaklı bir minber yaptırarak,
Oradan okudular hep devâmlı olarak.
Lâkin ilk seferinde, oldu ki bir hâdise,
Buna şâhid oldular eshâbtan çoğu kimse.
Şöyle ki, Cumâ günü olunca vakit tamâm,
Toplandı o mescitte, cümle eshâb-ı kirâm.
Hutbe okumak için, nihâyet Resûlullah,
Yine minberlerine çıkmışlardı ki, nâgâh,
Eskiden dayandığı kuru "hurma ağacı",
İnlemeye başladı o anda acı acı.
Bir hâmile devenin ağlayışı gibi hem,
Seslice ağlıyordu, hüzünlü ve pür elem.
Cümle eshâb-ı kirâm, mescit içerisinde,
İşittiler bu sesi bir şaşkınlık içinde.
Evet, "Hurma kütüğü" ağlayıp inliyordu.
Cümle sahâbîler de bu sesi dinliyordu.
Hayret içerisinde kalmıştı o an herkes.
Zîrâ kesilmiyordu bu inilti ve bu ses.
O zaman Resûlullah, inerek minberinden,
O "Hurma kütüğü"nün yanına geldi hemen.
Mübârek elleriyle okşayınca bir müddet,
Kütüğün ağlaması kesildi en nihâyet.
Eshâb, "Kuru kütüğün" Resûlullaha olan,
Bu aşkını görünce, ağladı hepsi o an.
Hattâ yemîn ederek buyurdu ki o Server:
(İnip de o kütüğü okşamasaydım eğer,
Bana karşı duyduğu hasret ile böylece,
Tâ kıyâmete kadar ağlardı gün ve gece.)
Sonra da, o kütüğe dönerek Fahri âlem,
Tesellî etmek için buyurdu ki ona hem:
(İster seni dikeyim, bahçedeki yerine.
Tekrârdan dal budak sal, gel önceki hâline.
İstiyorsan dikeyim, Cennete ebediyyen.
Yesin Allah dostları senin meyvelerinden.)
"Kütük" dile gelerek, arz etti dileğini.
Dedi: (Yâ Resûlallah, Cennete dikin beni.
Hiç çürümiyeceğim bir yere gideyim ben.
Ve Allahın dostları yesin meyvelerimden.)
Resûl ve yanındaki sahâbenin cümlesi.
Gâyet açık olarak işittiler bu sesi.
Sonra eshâba dönüp, o Habîb-i kibriyâ,
Buyurdu: (Tercîh etti, âhireti dünyâya.)