ÖNCE SELÂM VERİRDİ
Menba’dır “Resûlullah” bütün güzelliklere.
Gücü yetmez kimsenin Onu senâ etmeye.
Gücü yetmez kimsenin Onu senâ etmeye.
Çok zaman, eshâbının arasında olurdu.
Ayağını uzatmaz, diz çöküp otururdu.
Ayağını uzatmaz, diz çöküp otururdu.
Gelseydi eshâbının bulunduğu bir eve,
Geçer ve otururdu, boş gördüğü bir yere.
Geçer ve otururdu, boş gördüğü bir yere.
Bâzan kendi dikerdi yırtık ve söküğünü.
Ve sağardı bâzan da, koyununun sütünü.
Ve sağardı bâzan da, koyununun sütünü.
Yem verirdi eliyle bâzan da hayvanına.
Yükünü kendi taşır, vermezdi eshâbına.
Yükünü kendi taşır, vermezdi eshâbına.
Hasta ziyâretine giderdi muntazaman.
Cenâzelerde dahî, bulunurdu çok zaman.
Cenâzelerde dahî, bulunurdu çok zaman.
Yolda rastlasa idi eğer bir müslümâna,
Daha önce davranıp, selâm verirdi ona.
Daha önce davranıp, selâm verirdi ona.
Eshâba, misâfire kendi hizmet ederdi.
(Bir kavmin efendisi, hizmet edendir) derdi.
(Bir kavmin efendisi, hizmet edendir) derdi.
Üzüntülü görünür, az söylerdi çok defâ,
Konuşurken, ağzından “Nûr” çıkardı âdetâ.
Konuşurken, ağzından “Nûr” çıkardı âdetâ.
Hiç kimsenin aybını vurmaz idi yüzüne.
Aslâ sert söylemezdi sahâbe-i güzîne.
Aslâ sert söylemezdi sahâbe-i güzîne.
Bir şey istendiğinde, katiyyen “Yok” demezdi.
O şey var ise verir, yoksa cevap vermezdi.
O şey var ise verir, yoksa cevap vermezdi.
Konuşmaya başlardı hep tebessüm ederek.
Ve lâkin hiç gülmezdi, kahkaha eyliyerek.
Ve lâkin hiç gülmezdi, kahkaha eyliyerek.
Bâzan aylarca az yer, çok yemeği sevmezdi.
Tam doyuncaya kadar yediği görülmezdi.
Tam doyuncaya kadar yediği görülmezdi.
Vücûdunun kokusu, güzeldi “Misk”ten daha.
Teri dahî, “Çiçek”ten güzel kokardı hattâ.
Teri dahî, “Çiçek”ten güzel kokardı hattâ.
Hep önüne bakarak yürürdü sür’atlice.
Geçtiği, kokusundan bilinirdi hemence.
Hiç işitilmemiştir yemek beğenmediği.
Kabûl edip yer idi, her yemek ve meyveyi.
Geçtiği, kokusundan bilinirdi hemence.
Hiç işitilmemiştir yemek beğenmediği.
Kabûl edip yer idi, her yemek ve meyveyi.
Kırmızıyla karışık beyaz benizliydi hem.
Onun gibi bir güzel, hiç görmedi bu âlem.
Onun gibi bir güzel, hiç görmedi bu âlem.
Hep Onda toplanmıştı “İyi huy”, “Güzel ahlâk”.
Gönderdi Hak teâlâ Onu rahmet olarak.
Gönderdi Hak teâlâ Onu rahmet olarak.
Kendi için, kimseden intikam almazdı hiç.
Onu gören insanı, kaplardı neş’e, sevinç.
Onu gören insanı, kaplardı neş’e, sevinç.
Bir kimse Onu eğer görse idi ansızın,
Korkuya kapılırdı elinde olmaksızın.
Korkuya kapılırdı elinde olmaksızın.
Halbuki tevâzûyla davranırdı her zaman.
Eshâbının yüzüne bakmazdı hayâsından.
Eshâbının yüzüne bakmazdı hayâsından.
Aç yatıp tok kalkar ve olmazdı esnemesi.
Hiç düşmezdi toprağa, vücûdunun gölgesi.
Hiç düşmezdi toprağa, vücûdunun gölgesi.
İçi, hurma ağacı iplikleriyle dolan,
“Deri yatak” üstüne yatardı çoğu zaman.
“Deri yatak” üstüne yatardı çoğu zaman.
Bâzan “Hasır” üstüne, bâzan “Kıldan bir keçe”,
Bâzan “Kuru toprak”ta yatıyordu öylece.
Bâzan “Kuru toprak”ta yatıyordu öylece.