“İslâmiyet menkıbelerle öğrenilir…”
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Peygamberleri zikr etmek ibadettir. Salihleri zikr etmek günahlara keffarettir. Ölümü zikr etmek sadaka vermek gibidir. Kabri zikr etmek, sizi cennete yaklaştırır.”
“Allahü teâlânın sevdiklerini hâtırlamak, rahmet etmesine sebep olur.”
Taberânî‘nin (rahimehullah) bildirdiği ve Künûz-üd-dekâik‘de yazılı hadîs-i şerîfte, “Herşeyin bir kaynağı vardır. Takvânin kaynağı, âriflerin kalpleridir” buyuruldu.
Deylemînin bildirdiği hadîs-i şerîfde, “Sâlihleri anmak, günâhları temizler” ve “Âlimin yanında bulunmak ibâdettir.” ve “Âlimin yüzüne bakmak ibâdettir.” buyuruldu.
Seyyid Sıbgatullah-i Arvâsî hazretleri, Evliyanın hallerini anlatmak ve dinlemek hususunda buyurdu ki: “Evliyanın menkıbelerini dinlemek, muhabbeti artırır, Eshâb-ı kirâmın menkıbeleri imanı kuvvetlendirir, günahları mahveder.”
Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmdan beri insanları ebedî saâdete kavuşturmak için peygamberler göndermiştir. Peygamberler, insanları kurtuluşa dâvet etmiş, doğru olan yolu bütün sıkıntı ve eziyetlere rağmen bıkmadan, yılmadan anlatmışlardır. Aynı zamanda peygamberlere tam tâbi olan, Allahü teâlânın sevgisi ile dolu, mânevî sırlar sâhibi velî zâtlar da her devirde bulunmuş ve insanların din ve dünyâ saâdetine ulaşmaları için çalışmışlardır.
İnsanlara doğru yolu göstermeleri, hal ve hareketleri ile örnek olmaları evliyânın belli başlı vasıflarıdır. Ayrıca, Allahü teâlânın rızâsı için insanların dertleri ile dertlenmeleri ve fedâkârlıkları onların şânındandır. Onlar, peygamberlerden sonra seçilenler sınıfındandır. Bir rehber elinde yetişerek silsile yoluyla Peygamber efendimize kadar gitmeleri; nerede ve hangi memlekette yetişirlerse yetişsinler, onları tek bir kaynağa bağlamıştır. Bunlar zamanla çeşitli kollara ayrılmışlar, Kâdirî, Nakşî, Bayramî, Gülşenî, Yesevî, Mevlevî vs. gibi isimlerle anılmış veya bu yollardan birinde akıp gelmişlerdir.
Sultanlar, pâdişâhlar doğruyu onlarla bulmaya çalışmışlar, mânevî sultanın onlar olduğunu görmüşler, onların nasîhatleri ile devlete, millete ve insanlığa faydalı olmaya çalışmışlardır. Târih boyunca insanlığa huzurlu devirler yaşatmış olan Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular, Gazneliler, Bâbürlüler, Osmanlılar ve daha birçok İslâm devletlerinin sultanları hep bu büyüklerin rehberliğinde hizmete devâm etmişler, yeri gelince atlarının arkalarından gitmişler, bâzan onlarla berâber savaşlara katılmışlardır. Onlar, duâ ordularının kumandanları ve dertlerin mânevî tabibleridir.
Bu îtibârla İslâm dünyâsında eskiden beri başta sevgili Peygamberimiz ve Eshâbı olmak üzere bütün velîlerin kabirleri ziyâret edilmiş, rûhâniyetlerinden istifâde edilmiş, herkes onları vesîle ederek, Allahü teâlâya yalvarmış, duâlarının kabûlü için niyâzda bulunmuştur.
Evliyâ-yı kirâm, Allahü teâlânın ve Peygamberinin (aleyhisselâm) emir ve yasaklarını öğreterek, insanların dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşmaları için uğraşmışlardır.
“Velî; Allahü teâlânın rızâsını kazanmış, sevdiğini Allahü teâlâ için seven ve her işi O’nun rızâsı için yapan, her an Allahü teâlâ ile bulunan, gafletten uzak kimse demektir.”
Onların sözleri ve örnek halleri, hayatları, dertlere deva, ruhlara gıda ve hasta kalplere şifadır. Onlar, dertlerin manevi tabipleridir.
Bütün bu Allah Dostları, aynı kaynaktan fışkıran nûrları, olduğu gibi gösteren aynalardır. Hangisine baksak hepsinde aynı nuru görürüz…