Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” (İbâdetlerin efdali, müslimânları müslimân oldukları için sevmek, kâfirleri, kâfir oldukları için, sevmemekdir) buyurdu. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma, (Benim için ne işledin) diye sordukda, (Yâ Rabbî! Senin için nemâz kıldım, oruc tutdum, zekât verdim, ismini çok zikr etdim) deyince, (Yâ Mûsâ, nemâzların sana burhândır. Orucların Cehennemden siperdir. Zekât kıyâmet gününün sıcaklığından koruyan gölgedir. İsmimi söylemen de, kabr ve kıyâmet karanlığında seni aydınlatan nûrdur. Ya’nî bunların fâideleri hep sanadır. Benim için ne yapdın?) buyurdukda, Mûsâ “aleyhisselâm”, (Yâ Rabbî! Senin için olan ameli bana bildir!) diye yalvardı. Cenâb-ı Hak: (Yâ Mûsâ! Dostlarımı benim için sevdin mi ve sevmediklerimden benim için uzaklaştınmı?) meâlindeki âyet-i kerîme ile cevâb verdi. Mûsâ “aleyhisselâm” da, Allah için amelin, (Hubb-i fillâh) ve (Buğd-ı fillâh) olduğunu anladı.
Muhabbet, sevgilinin dostlarını sevmeği, dost olmayanları da sevmemeyi îcâb ettirir. Bu sevmek ve sevmemek, sâdık olan âşıkların elinde ve irâdesinde değildir. Çalışmaksızın, zahmet çekmeksizin kendiliğinden hâsıl olur. Dostun dostları güzel görünür ve dost olmayanları da çirkin ve fenâ görünür. Dünyânın güzel görünüşlerine kapılanlara hâsıl olan muhabbet de, bunu îcâb etdiriyor. Seviyorum diyen bir kimse, sevgilisinin sevmeyenlerinden kesilmedikce sözünün eri sayılmaz. Buna münâfık, ya’nî yalancı denir. Şeyh-ul-islâm Abdüllah-i Ensârî “kuddise sirruh” buyuruyor ki, (Ebül-Hüseyn bin Sem’ûn, bir gün hocam Husrîyi incitmişdi. O ândan beri, kalbimde ona karşı soğukluk duyuyorum). Büyüklerin meşhûr olan, (Üstâdını incitene darılmaz, gücenmez isen, köpek senden dahâ iyidir) sözünü burada hâtırlatmak yerinde olur.
Muhabbet, sevmek, hep berâber olmağı istemek, berâber olmakdan zevk, lezzet duymak demekdir. İnsan sevdiğini hiç unutmaz. Muhabbetin yeri kalbdir. Kalb, yürek dediğimiz et parçasında bulunan bir kuvvetdir. Bu kuvvete gönül diyoruz. Birşeyi öğrenmek, akl ile olur. Akl, dimâg, beyn dediğimiz et parçasında bulunur. Küfrü, harâmları, mekrûhları sevmek, beğenmek küfr olur. Farzları, sünnetleri, beğenmemek de küfr olur, dünyâ olur. Müslimân olmak için, dünyâya ya’nî harâmlara kıymet vermemek lâzımdır.
Allahü teâlâyı sevmeyenleri sevmek, insanı Allahü teâlâdan uzaklaşdırır. Teberrî etmedikce, tevellî olmaz. Ya’nî uzaklaşmadıkça, dostluk olmaz.
Son nefeste îmân ile veya îmânsız ölmek, kalbdeki sevgiye bağlıdır. Çünki Kâinatın efendisi, sevgili Peygamberimiz, dünyada iken birbirini sevenlerin mahşer yerinde beraber haşrolunacağını, ahiretde de beraber bulunacağını müjdelemiştir… elbette,..muhakkak doğrudur.
O halde insan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmelidir ki; ahiretde sevdiğinin yanında bulunacaktır.