-HAYATINDAN KESİTLER-
Yaşlıca birisi, otur, dinle, çok istifade edersin dedi, beni irşâd etdi. Bu zât kimdir, nerde bulunur diye merak etdim, araşdırdım. Cum’a günleri Eyyûb sultan câmi’inde va’z eder dediler. Cum’a gününü, iple çeker oldum, sabırsızlıkla bekledim. Süleymaniyede, Üniversite duvarına bitişik, Bekirağa bölüğü denen yerde kalıyordum. Cum’a namâzına Eyyûb sultana gitdim. Hoca efendiyi görebilmek için caminin en ortasındaki enbüyük avizenin altına oturdum. Fakat göremedim. Biraz daha bekledim gene göremedim. Sabırsızlanıyordum. Yanımdaki, oturan kişiye sordum. Abdülhakîm efendi nerededir dedim. O da; O yan tarafdaki bölmede va’z eder. Orada olur. Buraya gelmez dedi. Bekleyemedim, hemen ayakkabılarımı alıp yan bölmeye geçdim. Orada da aradım, bulamadım. Yanımdakine gene sordum. Abdülhakîm efendi nerededir dedim. O, yukarıda mezarlıkların arasında bir câminin imâmıdır. Orada Cum’a namâzını kıldırdıkdan sonra va’z etmek için buraya gelir dedi. Namâzı bitirince gene göremedim. Dışarda bekliyeyim diye düşündüm. Tabî Eyyûb Câmi’i büyük olduğu için daha geç dağılıyor. Gelmişdir diye, namazın duâsını beklemeye sabr edemeyip hemen dışarı çıktım. Baktımki gelmiş. Karşıda bir kitâbcı vardı. Kitâbcının tezgahının yanında, ayakda, kitâbları tedkik ediyordu. Hemen yanına gitdim. Karlı bir havaydı. Çok kar yağmışdı. Kitâbcının yanında, oturmak için bir bank vardı. Kitâbcı kaba bir şeklde bağırarak, hoca hoca niye ayakda duruyorsun, otursana şuraya dedi. O da, peki deyip oturmak üzereydi. Tam o sırada fırladım. Bir dakika efendim, oturmayın dedim. Hemen üzerimdeki parkayı çıkardım. Bankdaki karları temizledim. Parkayı katlayıp bankın üzerine koydum. Şimdi oturun efendim dedim. Parkanın üzerine oturmayıp, “Al onu oradan” dediler. Benim parkamın üzerine oturmadı diye üzüldüm. Parkayı alınca, bankın üzerine oturdular. “Şimdi üzerime ört” buyurdular. Efendi hazretlerinin üzerine parkayı örtünce, sevindim. Câmi dağılınca, Efendi hazretleriyle beraber caminin yan tarafındaki küçük bölmeye girdik. İçerisi çok kalabalıktı. Sadece rahlenin önünde birazcık boşluk vardı. Onun için ben en önde, rahlenin hemen önünde oturdum. Efendi hazretleri ile burun buruna oturduk. Dikkatle dinliyordum, hiç işitmediğim bilgileri, Rahle üzerindeki kitabdan anlatıyordu. Efendi hazretleri bir minder üzerine oturmuştu. Anlatırken bana bakıyordu. Hiç işitmemiş olduğum çok merâk ettiğim bilgileri zevkle dinlerken defîne bulmuş fakir gibi, serin suya kavuşmuş, ciğeri yanık kimse gibi idim. Gözlerimi Seyyid Abdülhakîm Efendiden hiç ayırmıyor, onun sevimli, nûrlu yüzünü seyretmeye, söylediği, her biri pırlanta gibi kıymetli bilgileri dinlemeye dalmış, kendimden geçmiş, dünyâ işlerini, mektebi, her şeyi unutmuştum. Kalbimde, tatlı tatlı bir şeyler dolaşıyor, sanki yıkanarak temizleniyordu.
-devamı var-