İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretleri, (Bir kimsenin tarlası, bahçesi varsa, o kimsenin borcu bile olsa, bu tarlasından, bahçesinden bir kısmını satmak sûretiyle, borcunu öder, elinde de kurban nisâbı kadar para kalır. Dolayısıyla kurban kesmesi vâcibdir) buyuruyor. İmâm-ı Muhammed Şeybânî hazretleri de, (Bu tarlası, bahçesi bunun demirbaşıdır. Dolayısıyla buradan elde ettiği geliri, kurban nisâbına ulaşmış ise, o zamân kurban kesmesi vâcib olur). Hanefî fıkıh kitâblarında buyuruluyor ki, (Kurban nisâbına mâlik olana zekât verilmez). İmâm-ı Muhammed Şeybânî hazretlerinin kavline göre, tarla ve bahçe kurban nisâbına dâhil edilmiyor, ama İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin ictihâdına göre, dâhil ediliyor. O zamân tarlası, bahçesi olana zekât verilmez. İmâm-ı Muhammed Şeybânî hazretlerinin ictihâdına göre verilir. İkisi de doğrudur. İkisi de hakdır. Meselâ bir kimsenin tarlası vardır, mahsûl olmamıştır, kıt kanâatdır. Zora düşmüşlerdir. İmâm-ı Muhammed Şeybânî hazretlerinin ictihâdını düşünerek, buna zekât verilir. Ama tarlası, bahçesi, geliri fenâ değil, yani kendi geçimini temîn edebilecek. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin kavli düşünülerek, bu kurban nisâbına mâlikdir denir ve zekât verilmez. Yani, durumuna göre bakarız, ona göre de hareket ederiz.